| "10.Yıl Etkinliği" Ana Sayfası | Davetliler | Fotoğraflar | Konuşma Metinleri ** |


** Bu sayfadaki konuşma metinleri düzenlenen etkinlikte yapılan sesli çekimlerden deşifre edilmiştir. Bu nedenle metinde hatalı ifadeler bulunabilir.



Toplantı Metni

SUNUCU- Değerli misafirlerimiz, Internetin 10.yılını doğum yeri olan Üniversitemizde kutlamak üzere sizlerle bir araya gelmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz. Hoş geldiniz.

Şimdi sunuş konuşmasını yapmak üzere Bilgi İşlem Daire Başkanımız Sayın Ayla Altun'u kürsüye davet ediyorum.

AYLA ALTUN- Saygıdeğer konuklar, hepiniz hoş geldiniz.

Türkiye Internetinin 10.yaşını doğduğu yerde, ODTÜ'de kutluyoruz. Evet, bu temelle yola çıktık. Çünkü bu, bizi gururlandıran, düşündükçe içimizde sıcacık duygular yaratan bir konuydu. Türkiye Internetinin doğum gününü doğduğu yerde, işte burada, birkaç adım ötemizde, ilk bağlantı noktasının olduğu yerde kutlamak istedik. Türkiyemiz açısından önemli bir mihenk taşı olan bu ilk bağlantının yapılmasında bizzat görev alan TÜBİTAK ve ODTÜ ekibinin o dönemki yöneticilerini yıllar sonra nostaljik bir ortamda bir araya getirmeyi, özlem gidermeyi, Interneti bir de tarihe tanıklık edenlerin ağzından dinlemek istedik. İşte bu duygularla ve bu temel yola çıkma nedenimiz buydu. Türkiye'nin en saygın iki kurumu TÜBİTAK ve ODTÜ, işte onlardan bu beklenirdi. Türkiye'ye Interneti getirmeleri, geliştirmeleri beklenirdi. İşte getirdiler on yıl önce ve geliştirme yönünde de yoğun bir uğraşı içindeler.

Büyük çalışma tempomuzda, yoğun işlerimiz arasına bir yoğunluk daha eklendiğinde genellikle bir mutsuzluk anı yaşanır, bilirsiniz, ama inanın yoğun iş tempomuza eklenen bu etkinliğin hazırlıklarının yoğunluğu ekibimizde mutsuzluk yerine bir coşku yarattı. Ve işlerimizin yolunda gitmediği anlarda bile ekip olarak bu coşkuyu hiç kaybetmedik, çünkü bu farklı bir şeydi, bu gurur veren, coşku yaratan bir şeydi, bu Türkiye Internetinin onuncu yılının doğduğu yerde kutlanmasıydı. Etkinlik hazırlık çalışmalarına, Türkiye'ye Internetin getirilmesinde emeği geçen kişilerin kimler olduğunu tespit etmekle başladık. On yıl önceki çekirdek kadroda yer alan kişileri, o kurumların o tarihteki yöneticilerini belirledik, onları konuk konuşmacı olarak davet ettik. Birazdan kendileri bizlere duygularını anlatacaklar. Ama önce ben sizlere onların kimler olduğunu ve o zamanki görevlerini sunmak istiyorum:

Sayın Profesör Doktor Kemal Gürüz, o zamanki görevlerini söylüyorum, TÜBİTAK Başkanı; Sayın Profesör Doktor Tosun Terzioğlu TÜBİTAK Başkan Yardımcısı; Sayın Profesör Doktor Ömer Saatçioğlu, ODTÜ Rektörü; Sayın Profesör Doktor Süha Sevük ODTÜ Rektörü; Sayın Profesör Doktor Namık Kemal Pak, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı; Sayın Profesör Doktor Bilgi Kaftanoğlu, ODTÜ Rektör Yardımcısı; Sayın Profesör Doktor Türker Gürkan, ODTÜ Rektör Yardımcısı; Sayın Doçent Doktor Serhat Çakır, TÜBİTAK Enformatik Daire Başkanı; Sayın Doçent Doktor Tuğrul Yılmaz, TÜBİTAK Başkan Danışmanı; Sayın Profesör Doktor Ömer Anlağan, ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanı; Sayın Yardımcı Doçent Doktor Kürşat Çağıltay, ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, Network Grup Yöneticisi; Sayın Doktor Attila Özgit, ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkan Yardımcısı; Sayın Ufuk Özlü, TÜBİTAK Enformatik Teknolojileri Şube Müdürü; Sayın Erdal Taner, ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı Ağ Destek Uzmanı.

Bu arada sizlere küçük bir açıklama yapmak istiyorum. Davetlilerimiz arasında yer alan Sayın Terzioğlu, Sayın Kaftanoğlu yoğun programları ve Sayın Yılmaz ve Sayın Erdal yurt dışında olmaları, Sayın Özlü ise bugün ani gelişen bir durum nedeniyle maalesef şu anda aramızda değiller.

Şimdi tekrar etkinlik hazırlıklarına dönelim isterseniz. Konuşmacı konuklarımızı belirledikten sonra sizlere bir sinevizyon gösterisi hazırlayabilmek için ODTÜ Görsel İşitsel Sanatlar Merkezi, ODTÜ Halkla İlişkiler Müdürlüğü, ODTÜ Kütüphanesi, ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, Türkiye Bilişim Derneği ve TRT arşivlerini taradık. Bu süreçte bize kişisel arşivlerini açanlar oldu, onlara, yani Sayın Attila Özgit'e, Sayın Mahmut Sedat Eroğul'a, Sayın Kürşat Çağıltay'a, Sayın Erdal Taner'e, Sayın Kemal Özbıyık'a çok teşekkür ediyoruz.

Bu etkinlik kapsamında diğer önemli konumuz da, zamanın teknolojilerini yansıtan bir nostalji müzesi oluşturmaktı. Bu noktada bir çalışma başlattık ve yan tarafta gördüğünüz cihazları ve ekipmanları sunmak üzere hazırladık. Bunlar arasında 12 Nisan 1993 tarihinde gerçekleştirilen 64 kilobitlik ilk bağlantıda kullanılan Türkiye'nin ilk yönlendirici cihazı da yer almakta. Son olarak, bütün nostaljik ortama belki de biraz tezat teşkil etmesi ve geçen yıllarla aradaki teknoloji farkını yakından hissedebilmeniz için etkinliklerimizin gerçekleştirileceği mekanlara kablosuz ağ tesis ettik.

Şimdi kısaca etkinlik programımızdan bahsetmek istiyorum. Birinci bölümde sizleri zaman tünelinde bir yolcuğa çıkartacağını düşündüğümüz bir sinevizyon gösterisini, nostalji müzesini ve Türkiye Internetinin oluşumunda emeği geçen konuklarımızın konuşmalarını izleyeceğiz. ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleşecek ikinci bölümde ise, "Yurdum Internet'i 10 yaşında" konulu söyleşide Internetin ilk kullanıcılarından oluşan davetli katılımcılar Türkiye Internetiyle ilgili yaşadıkları anıları anlatacaklar.

Saygıdeğer konuklar, ben sunuş konuşmama burada son verirken, etkinlikleri düzenleyerek büyük bir coşku ve özveri içinde görev yapan mesai arkadaşlarıma, bizlere destek veren tüm kişi ve kuruluşlara huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Ayrıca bizleri kırmayıp etkinliğimize gelen gerek konuşmacı, gerekse konuk olarak katılan sizlere Etkinlik Düzenleme Kurulu adına şükran ve saygılarımı sunuyor, etkinlik açış konuşmalarını yapmak üzere Rektör Vekilimiz Sayın Profesör Doktor Ahmet Acar'ı kürsüye davet ediyorum.

AHMET ACAR- Sayın başkanlar, sayın rektörler; kendim ve aramızda bulunmayan Rektörümüz Profesör Doktor Ural Akbulut adına hepinize hoş geldiniz demek istiyorum.

Her ne kadar 10.yılını kutluyorsak da Internetin Türkiye'ye gelmesi, ümit ediyorum diğer konuşmacılarımız bize daha ayrıntılı bilgi vereceklerdir, bu proje daha eski tarihli olduğunu biliyorum, 1991'den başladı, sonuçları 1993'te ortaya çıktı. Ve 92 Ekiminde ilk Internet bağlantısı için Ekim ayında yapılan töreni hatırlıyorum. Gerçekten şunu sormamız lazım: Bu işe imzasını atan insanlar on sene sonra Internetin ülkemize, dünyaya ve üniversitemize ne getireceğini gerçekten öngörebildiler mi? Şöyle Internette de bir araştırma yapacak olursanız, Internetin toplumlar üzerindeki etkisi dediğimiz zaman karşımıza yüzlerce kaynak çıkıyor. Baktığımız zaman, ilginç başlıklardan birisi, sosyal bilimci gözüyle "Eski Burma'da İnternetin Politik Sistem Üzerindeki Etkisi" diye bir kitap çıkıyor ortaya. Yine sosyal bilimci "Cyberspace Revolution" başlıklı kitabında, nasıl Internetin Amerika'daki politik sistemden şirketlerin iş yapma şekline kadar başlıklar çıkıyor... Öbür taraftan da şöyle bir bakış açısı var: Her ne kadar Internet toplumları etkilediyse de toplumlar da Interneti çok etkiledi. Dolayısıyla biraz da Internet bir medya ortamı olarak, bir mecra olarak toplumların ilgilerini ortaya çıkardı. Dolayısıyla üniversiteler olarak bu potansiyeli, çok daha kalkınmaya, bütün bunların gelişmesine yardımcı olmak için doğru şekilde kullanılmasını sağlama yönünde ciddi görevlerimiz var.

Ben işin teknik tarafına hiç değinmeyeceğim. Hakikaten geçen 10-12 yıl içinde bu üniversitede Internet ve bilgi işlem enformatik altyapısında zaten çok önemli adımlar atıldı ve bitmez tükenmez bir yarış içindeyiz bütün dünyayla. Dolayısıyla bu yatırımın, Internetin kaçınılmaz bir görev olduğunu düşünüyoruz. Ve ben bu Internet projesinin ilk gününden beri, bu işin vizyonunu ortaya koyabilen ve değişik yönetici konumlarda, karar verici konumlarda ve daha yürütücü, teknik destek sağlayan bütün yetkililere, ilgililere teşekkür etmek istiyorum. Hem üniversite adına, öğrencilerimiz ve tüm öğretim üyelerimiz, bütün ODTÜ camiası, hepimiz adına tekrar teşekkürlerimizi sunuyorum kendilerine.

Hepiniz tekrar hoş geldiniz ve hepinize teşekkür ediyoruz.

SUNUCU- Sunumlarını yapmak üzere Sayın Doktor Attila Özgit'i kürsüye davet ediyorum.

ATTİLA ÖZGİT- Sayın başkanlarım, sayın rektörlerim, üniversitemizin değerli yöneticileri, Bilgi İşlem Dairesinin değerli çalışanları ve Internete o dönemde katkı veren eski mesai arkadaşlarım; hepinize hoş geldiniz diyerek sözlerime başlıyorum.

Ben hızlı bir şekilde, 10 dakika içinde Türkiye'de Internet on yıl içinde ne yaşadığını anlatacağım. Kürşat'la da aramızda biraz işbirliği yaptık. Benim kapsadığım yıllar, onun kapsadığı yıllar, biraz farklı olacak.

Çoğumuz ODTÜ'yü yakından tanıyoruz ama başlamadan önce Internetin kurulmasının, ODTÜ-TÜBİTAK tarafından vizyonel bir şekilde ortaya konulmasının kanımca tesadüf olmadığını söyleyebileceğim bir tarihçeyi hızla dikkatinize sunmak istiyorum.

ODTÜ'de Bilgi İşlem ve Kütüphane, benim gördüğüm tarih boyunca ve eskiden beri tüm ODTÜ yönetimlerinin en önemli konuları olmuştur. Bu bağlamda bildiğim kadarıyla 1964 yılında ODTÜ Bilgisayar Merkezinin kuruluşu, 74'te bu binaya taşınıyor; 74'te, 81'de, 89'da Türkiye'nin o zamanki en önemli sayılabilecek bilgisayarlarını satın alıyor, 1994 yılında UNIX'in ilk büyük ölçekli uygulamasını yine burada geliştirildiğini görüyoruz. Örneğin o dönemde dünyanın 375.inci en hızlı bilgisayarı altı aylık bir süre için bu odanın içindeydi. Teknoloji çok hızlı geliştiği için ne yazık ki altıncı ayın sonunda sıranın altına düşmüştük. 97 yılında ATM teknolojisini, bu günlerden başlayarak GIGABIT network uygulamalarını, 1987 yılında eski RSCS dediğimiz IBM adlı özel bir teknolojini satın alamadığımız için yazılımını tümüyle burada geliştirdiğimiz, 1996 yılında etkileşimin kayıtlara ilk kez başladığımız gibi, kanımca hem üniversite içinde, hem de Türkiye'de çok önemli kavramsal projelere imza atmış bir mekanda bulunuyoruz. Dolayısıyla da bu anlatacaklarımın ben tesadüften çok bu vizyonerliğin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Şimdi hızla 85-91, Türkiye'deki bilgisayar ağlarının ilk günleri, 91-96 Interneti kuruş ve geçiş, 96-2000 Internetin gelişim yılları ve 2000'de Internetin geleceğine ilişkin neler görebildiğimizi hızlı bir şekilde özetlemeye çalışacağım.

1985-86 Türkiye'de network'ün ilkgeliştiği zaman. TUVEKA adlı, Türkiye üniversiteler araştırma kurumları ağı, 29 üniversitenin ve TÜBİTAK'ın içinde bulunduğu bir örgütlenme. Ancak kullandığı teknoloji "EARN/BITNET" dediğimiz, Avrupa'daki adı "EARN-European Academic Research Network", Amerika'daki adı "BITNET" olan, Internete pek benzemeyen, "sakla-ilet" teknolojisiyle çalışan, yani herhangi parça bir bilgi bilgisayarlardan atlaya atlaya nihai noktasına varıyordu. 15-16 bilgisayar uzaklıktaki, dünyanın bir ucundan gelen bir bilgi günlerce bekleyebiliyordu ve IBM'e özel bir teknolojiyle çalışan bir networktü ve doğal olarak da pahalı. Ege Üniversitesinin İtalya Pisa'da 85-89 arasında uluslararası bağlantısıyla ve 89-94 arasında da Fransa'ya bağlı bir teknoloji idi bu.

89-91 arasında bant genişliği ve sığa sorunları yaşanmaya başlandı ciddi bir şekilde. Çünkü, 9600 baud denilen, bugün evlerimizde kullandığımız modemlerimizden dört-beş kat daha yavaş hatlar üniversiteleri birbirine bağlıyordu. İşletim sorunları gündeme geldi. Üniversitelerin idari yöneticileri, üniversitelerin personel politikaları, kaynakları doğrultusunda 24 saat çalışabilecek olanakları olmadığı için çeşitli sorunlar yaşanıyordu. Ve teknoloji doğal olarak eski ve yetersizdi. Ve 91'lere geldiğimizde, bu projenin ilk fikirlerinin ortaya çıktığı günlere geldiğimizde, uluslararası 9600'lük hattımız Türkiye'nin trafiğini kaldıramaz ve yollanan, Türkiye'ye doğru gelen bütün mesajlar Fransa'da birikim oluşturdu. Birikme öyle boyutlara varmıştı ki, Fransızlar artık bundan çok şikayetçi olup, bize doğru gelen trafiği teyplere kopyalayıp, bu teypleri bize kargoyla gönderiyorlardı ve biz haftada bir kargo yoluyla gelen beş-altı teybi burada bilgisayara indirip, buradan Türkiye'nin dört bir tarafına dağıtıyorduk. Bu şekilde devam ederken, 91 yılında yavaş yavaş Türkiye Internet bağlantısı fikri gelişmeye başladı. O günlerde, şimdi aramızda olmayan TÜBİTAK Başkan Danışmanı sevgili Tuğrul Yılmaz, aramızdaki konuşmalar sonucunda, ne yapabiliriz dediğimizde, bir gün Namık Hocayla tanışmak aklımıza geldi, gidip durumu anlattık. Ve Namık Hoca da o arayış içine girdi. Arkasından mütevazi bir biçimde, gerçi o zamanlar teknoloji de pahalıydı, şimdi 1500-2000 dolara aldığımız, biraz sonra göreceğimiz cihazları biz o zaman 30 bin dolara alıyorduk, yanılmıyorsam 130 bin dolar civarında bu proje başlatılmak üzere aldığımız feedback doğrultusunda geriye döndük proje teklifi hazırladık. Proje teklifi imzalanıp teslim edildi, sonra da hat başvurusu için Türk Telekoma başvurduk. Bunların ayrıntısını Kürşat anlatacaktır. Ve bağlantı sağlandıktan sonra örgütlenme çalışmaları başladı. Ve adına TURNET dediğimiz Türkiye Network'ü anlamında, TÜBİTAK, ODTÜ'den iki ekibin toplam teknik personel anlamında muhtemelen 14 kişiden bahsediyoruz, bu bağlantı sonrası Internet yaygınlaştırma çalışması içine girildi; kitaplar bastık, seminerler yaptık, toplantılar yaptık, devletin üst düzeyini ikna edici paneller yapmaya çalıştık, birtakım çalışmalarla bunu sürdürdük. Mayıs 94'e geldiğimizde 200'den fazla kurum network'e bağlanmıştı. Çünkü Internetin sadece akademik dünyaya değil, bütün toplum kesimine yaygınlaşması gereken bir araç olduğunu düşünmüştük. Ve aylık trafiğimiz de, 94'te 18 kilobayttan fazlaya ulaşmışız. Bugünün trafiğiyle karşılaştırdığımızda hâlâ çok komik rakamlar. Bir yürütme kurulu oluşturduk. Bu yürütme kurulunun altında çalışan üç grubumuz vardı. Biri geleceği yönelik planlamalar yapmak, bir grup işletim, bir grup da başvurular, yayınlar, servis ve hizmetleri veren bir yapı.

93-94'te Ankara'da olan bu network'ü İstanbul-İzmir-Ankara üçgenine oturmuş bir omurga hâline getirelim, buralardan da dağıtalım şeklinde çalışmalar yaptık, birlikte ortak paper'lar yaptık, hatta paper'larımızdan birisi Internet konferansının birinde yayınlandı. Daha sonra geliştirme çabalarına devam ettiğimizde, 95 ilkbaharında bu bütçeyi bulamayacağımızı düşünerek Türk Telekom'a gittik ve Internet omurgası kuralım, fiziksel altyapıyı siz sağlayın, cihazları biz alalım, personel desteğini biz verelim ve birlikte çalıştıralım önerisini yaptık. Türk Telekom bunu biraz düşündükten sonra, birkaç ay düşündükten sonra ilgili yılın yaz aylarında Türkiye'de Internet omurgası için bir ihale açmaya karar verdi. İhale sürecinin yavaşlığı nedeniyle 96'da hayata geçtiğini görüyorsunuz, ihalenin açılması 95'in yaz ayıydı, yani 15 aylık bir Internet gelişmesi söz konusu ülkede. 95'in yaz aylarının başında koydukları kapasiteyi hiç değiştirmeden 96'nın sonunda bunu hayata geçirdiler. Hayata geçtiğinde zaten çoktan kapasite yetersiz hâle gelmişti. İhale sürecindeki yavaşlık, o planlanan kapasitenin dediğim gibi talebin gerisinde kalmasını öngördü. Türk Telekom, gelirinin yüzde 70'i Türk Telekom'un olacak şeklinde bir kuralla ihaleye çıktı. ODTÜ'nün içinde bulunduğu konsorsiyum, Mart 96'da sözleşme imzaladı, daha sonra, bunları konuşması uzun sürer, ODTÜ çeşitli nedenlerle konsorsiyumdan çekildi ve 96 Ekiminde TURNET işletime geçti. Üç katmanlı ortada işletici aile, onun etrafında servis provider'lar ve uç kullanıcıların bulunacağı böyle bir yapımız var, bu da ihale metnine kadar geçmiş bir figürdür, ve TURNET ile yaşanan bir hayal kırıklığımız oldu, çünkü kapasite sorunları var. Talep o kapasiteyi çoktan aşmış. Ve Türk Telekom'un işletim becerileri de çok sınırlı. Ve aynı tarihlerde büyük özel sektör gruplarının servis sağlayıcı kurmaya başladığını görüyoruz. Çeşitli ölçeklerde yaklaşık 70 servis sağlayıcı kuruldu. Bu daha sonra 100'lere kadar çıktı, daha sonra yine belki global ekonominin değişmez kuralı olarak başka sektörlerde de yaşanan sorunlar burada yaşandı. Bu dönemde Türk Telekom'un tekel olması, 406 sayılı yasanın gereği olarak tekel olması ve bu yasayı çok ciddiye alarak uygulamaya çalışması servis sağlayıcıların Internet omurgası bağlantılarına ciddi ket vuruyordu. Burada birkaç büyük sermaye grubu, aynı televizyonlarda olduğu gibi, ben yaptım oldu demeyi tercih etti ve Türk Telekom'un tekeline rağmen başka backbone'lar da çalışmaya başladı.

Türk Telekom, Turnet'in yetersizliğinin farkına varıp Aralık 97'de TTNET adlı yeni omurgasını tanıtıyor. Bu arada, Ocak 98'de "Internet Üst Kurulu" diye Ulaştırma Bakanlığının çatısı altında danışmanlık rolü üstlenen bir kurul oluşuyor. Ancak, 98 Ocakından bugüne kadar 8 bakan değişti. Bazı bakanlarla bir toplantı, bazı bakanlarla üç toplantı yapıldı. Dolayısıyla verimli olduğunu söylemek çok güç. TTNET 99 sonunda işletime geçiyor. Ama, şu kurulan network ülke üzerinde 140 noktayı içeren teknolojik olarak da çok geri olmayan, birinci örneğe göre daha iyi bir örnek. Ama söylemle eylem arasındaki süre yine dikkat çekiyor.

Büyük sermaye gruplarının geniş ölçekli servis sağlayıcılar kurduğunu görüyoruz bu dönemde, IXIR ve E-kolay gibi.

Son döneme geliyoruz. Burada yine Internetle ilgili, Interneti etkileyecek birkaç gelişme var. Yeni Telekom Yasası Ocak 2000'de gündeme geldi. Telekomünikasyon Kurumu bu yasayla kuruldu. Son Telekom Yasası, daha sonra revize edilen ve tekrar yasalaştırılan Telekom Yasasının 2001 Mayısında Türk Telekom'un sahibini Hazine Müsteşarlığı olarak, telekom servislerinin lisansa bağlı olarak dağıtılması yetkisini Telekomünikasyon Kurumuna veren ve 2004 yılının Ocak ayında telekomünikasyon sektörünü tümüyle serbestleştiren bir yasa yürürlükte. Ancak, ciddi sıkıntıları var. 2004'ün 1 Ocak'ına kadar, bugünden o güne geçecek sürede özel sektör yeterli hazırlığı yok, ilgili bölgelerde, örneğin kablo döşenmesini sağlayacak önlemler hâlâ alınmadığı için 2004'ün 1 Ocak sabahında bu yasa Türkiye'de telekom sektörü, tümüyle liberalliği olmasına rağmen, pratikte o liberalliği hayata geçirecek çalışan telekom operatörleri olamayacağı için ciddi bir sıkıntı ve önümüzde yaklaşık 8 ayımız var.

Benim tarihçe olarak söyleyebileceğim bunlar.

Şu anda uluslararası bant genişliğimiz 1 gigabitin üstünde TTNET'te ve servis sağlayıcıları toplamında. Sadece Ulaknet'in kendisinde 622 olduğunu sandığım, yanlış yapmamak için 500+ demeyi tercih ettiğim böyle bir kapasitemiz var. Bu kapasite tabii ki o günlerde çok önemli bir kapasite. Kullanıcı sayısı da yaklaşık 4 milyon olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla kişi başına düşen kapasite o günlere göre daha iyi, fakat hâlâ yeterli değil. Her şeye rağmen, her türlü yaşanan olumsuzluklara rağmen Internete güzel bir gelecek diliyoruz, geçmişten ders alan bir gelecek temenni ediyoruz.

Ben sözlerime burada söz verirken, unutma endişesiyle, hiçbir isim zikretmeksizin tüm akademik ve araştırma kurulları yöneticilerimiz ve tüm teknik arkadaşlarımız, o gün destek veren ve bugün destek veren arkadaşlarımız ve özellikle de bu önemli günü unutmayıp bunu hayata geçirmek için hem fikrini, hem de görevini çok üstün özveriyle yerine getiren Bilgi İşlem Dairesi çalışanlarına teşekkür ediyorum.

SUNUCU- Şimdi sunumlarını yapmak üzere Sayın Yardımcı Doçent Doktor Kürşat Çağıltay'ı kürsüye davet ediyorum.

[Kürşat Çağıltay'ın sunumu, (ppt dosyası, 579 KB)]

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Sayın hocalarım ve değerli konuklar; benden önce yapılan konuşmalarda belirtildiği gibi burada Internetin onuncu yaşını kutlamak üzere toplanmış bulunuyoruz.

İnternet ağı Türkiye'de, pek çoğumuzun bildiği gibi 2 Nisan 1993 tarihinde açılmıştı. Geçmişte öncelikle akademik ayrıcalıklarından biri olan Internet, bilgi toplumuna giden yolun doğal sonucu olarak artık hepimizin günlük yaşantısının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Buraya giden yol çok yoğun, özveri ve uzun çalışmalar sonunda açılmıştır. Kişisel olarak bu sürecin en başından beri gerek teknik ve gerekse yönetici olarak katkı sağlamış olmaktan dolayı ayrı bir gurur duymaktayım. Bu süreç bugün birkaç dakikada özetlenebiliyor olsa da, zamanında ne kadar zahmetli ve stresli aşamalarla gerçekleştirdiğimizi, bazıları aranızda olan ve beraber çalıştığımız arkadaşlarımız eminim şimdi hoş hatıralar olarak hatırlayacaklardır.

Türkiye Internetim projesi aslında başarılı bir takım çalışması sonucunda hayata geçti. Bu isimlerden bilinen ve hatırlananlar olduğu kadar isimsiz kahramanlar olarak adlandırdığım pek çok arkadaşımız da bulunmakta. Bu arkadaşlarımızdan bazıları bugün bu salonda aramızda, bir kısmı Avrupa'daki Internet merkezinde veya diğer firmalarda çalışmakta, bazıları Amerika'da Silikon Vadisinde, kimisi Microsoft'ta önemli görevlerde çalışmaktalar. Böyle seçkin ve özverili bir grupla beraber çalışmak bu projenin ayrıca en gurur verici yanlarından birisi.

Bütün arkadaşlarımıza, emeği geçen yöneticilere ve teknik arkadaşlarımıza huzurlarınızda Türk Internet kamuoyu adına buradan teşekkürlerimi tekrar iletmek isterim.

Türkiye Internet projesi kapsamında ODTÜ ve TÜBİTAK'ta beraber çalıştığımız arkadaşlarımızla hep birlikte tarih yazmış olduğumuz söylemenin bir abartma değil, bir gerçek olduğunu da ayrıca belirtmek isterim.

Ben konuşmamın geri kalan kısmını, sizleri 1980'lerin sonundan alıp, Türkiye bilgisayar ağlarında nostaljik kısa bir gezinti yaptırmak istiyorum. Bu gezintiyle ilgili sinevizyon gösterisi de ardımdan sunulacak bildiğim kadarıyla. O da tamamlayıcı olacaktır inancındayım.

Sayın Özgit'in belirttiği gibi, Türkiye'deki bilgisayar ağları çalışmaları 1980'li yıllarda başlamıştı. Avrupa tarafındaki verilen isim EARN projesiydi. Ve Internetin genel kullanıma açılması da 1993 yılı olmuştu.

1993 öncesi bağlantıya bakacak olursak bir harita üzerinde, çok kısıtlı, sadece üniversiteler ve akademik kurumların bağlanabildiği TUVEKA Türkiye akademik ve üniversiteler arası ağı olarak adlandırılan bir ağımız vardı. Fransa üzerinden yurt dışına çıkılıyordu. Yine Sayın Özgit'in belirttiği gibi, birtakım kurumlardan dolayı Internete bağlanma kararı verildi. Bunlardan ilki, Internete bağlantı için NSFnet Amerika, CERN İsviçre'ye bağlantı başvuruları Aralık 91 tarihinde gerçekleştirildi. NSFnet ve CERN'den olumlu cevaplar alındı Mart 92 tarihinde. Gerekli analizler yapıldıktan sonra kararımızı Amerika üzerinde kıldık, teknik analizlerimiz sonucunda. Ve 64 kilobitlik bağlantı için Türk TTNET'e, Telekoma başvurduk Temmuz 1992 tarihinde. İlk yönlendirici router cihazları kuruldu, ki şu anda müzemizde sergilenmektedir. Ekim 92'de sembolik açılışımız RIPE/Hollanda üzerinden yapıldı ve gerçek bağlantımız Türk Telekomun bize katkı sağlaması sonucunda 12 Nisan 1993 tarihinde gerçekleşti. Öyle hızlı bir gelişme oldu ki, 1995'e geldiğimizde Internete bağlı bilgisayar sayısı 4000'i aşmıştı. Dün akşam eski notlarımı karıştırırken şöyle bir rakamla karşılaştım, toplam 1.2 milyar Türk Lirasıymış, dolar bazında 130 bin dolara geliyor. Bunun büyük kısmı hat kiralarına, teçhizat alımına harcanmıştı. Grupta çalışan hiçbir elemanımız bu projeden herhangi bir ödeme almamıştı, gönüllü olarak, kendi işlerine ek olarak bu projede çalışmıştı. Bunu da ayrıca belirtmek isterim.

Ne değişti bugüne kadar, eski teknolojiden Internete geçtiğimizde? Bunu da şöyle istatistiklerle göstermek isterim.

Sarı ve yeşil kısım aylık Türkiye'nin trafikleri. Ve ondan sonra Internete geçtikten sonra, gördüğünüz gibi büyük bir zıplama var. Yine Attila Bey'in dediği gibi, aslında bu rakamlar bugün için çok küçük geliyor, ama o tarihlerde oldukça büyüktü...

Diğer stratejik kararımız, herkesin Interneti olduğu ve dolayısıyla sadece akademik gruplarla kısıtlamamak, herkese açma kararımızdı. Firmalar, devlet kuruluşları, herkes Internetin bir parçası oldu. 94'te haritamız hızla gelişmeye başladı, kalabalıklaşmaya başlamış.

Şöyle kısaca görsel olarak göstermek gerekirse, talebin yüksekliğini göstermek babında şey yapmak istiyorum, 9600 kilobit 93'te kapasitemiz şu şekildeyken, Nisan 93'te 64 kilobit, talep üzerine iki katına, 128 kilobit, 95'te tekrar iki katı şekilde kapasitemizi artırmamıza rağmen talebin gerisinde kalıyorduk.

Bugünden bazı rakamlar verecek olursak, ULAKNET hızı 620 megabit, 93'e göre 10 bin kat daha hızlı. TTNET yurt dışı hızı 1 megabit, 1993'e göre 16 bin kat daha hızlı, ki hâlâ biz, Internetimiz yavaş diyoruz, gördüğünüz gibi talep ne kadar yüksek. Yine fikir vermek açısından, Internetimiz gelişiyor mu, gelişmiyor mu? Internetimiz gerçekten gelişiyor. Benim kişisel fikrim, 99'dan bugüne kadar bağlı olan kurumların geliştiğini gösteren bu chart'ta, gördüğünüz gibi potansiyel bir artış var. Bugün ODTÜ'ye sadece kayıtlı olan 40 bin kuruluş var. Bunlar şirketler, üniversiteler, özel kuruluşlar vesaire. Bize kayıtlı olmayanların dışında, onların sayısını tam bilemiyoruz, galiba 80-100 binler civarındadır.

Son söz olarak ben diyorum ki, iyi ki doğdun Internet, 20.yaş gününde de burada buluşmak dileğiyle.

SUNUCU- Sayın Özgit'e ve Sayın Çağıltay'a sunumlarından dolayı teşekkür ediyoruz.

Şimdi, Internetin Türkiye'ye gelişini anlatan bir sinevizyon gösterisini sizlere sunmak istiyoruz.

(Sinevizyon gösterisi sunuldu)

SUNUCU- Konuşmalarını yapmak üzere Sayın Profesör Doktor Ömer Anlağan'ı kürsüye davet ediyorum.

ÖMER ANLAĞAN- Sayın konuklar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için bu organizasyonu yapanlara teşekkürlerimi sunuyorum.

İnternetle ilgili tarihsel gelişmeleriyle ilgili çok güzel bilgiler verildi. Ben belki ilginizi çekebilecek birkaç anımı anlatabilirim. Benden de nostaljik bir konuşma yapmam istenmişti.

Ben de 1988-1993 yılları arasında bu dairenin başkanlığını yürüttüm. Bu dönem, merkezi bilgisayarlardan, merkezi sistemlerden dağıtık sistemlere geçişin olduğu bir döneme denk düşüyor. Ben göreve başladığımda da bizim merkezi sistemin değişmesi gerekiyordu. Çünkü ihtiyaca cevap vermeyen eski bir sistem vardı, onun yerine yeni bir sistem alınması gerekiyordu. 89'da ihalesi yapıldı. O dönem içerisinde dünyadaki en iyi bilgisayarlardan denilen bir bilgisayar alındı. Ve gerçekten de işlem hızı itibarıyla Türkiye'nin en hızlı bilgisayarıydı bu. Şimdi de onun parçalarını burada görüyorsunuz. Fakat çok kısa bir sürede demode olmak zorunda kaldı. Çünkü, ilk yıllar içerisinde yüzde 90'ın üzerinde olan kullanım oranı aşağılara indi. Çünkü herkes kendi bilgisayarını almıştı, kendi bilgisayarında yapmaya başlayınca bu merkezi sisteme ihtiyaç kalmadı. Fakat şöyle bir durum oldu; o sırada biz de artık dağıtık sisteme geçmek için çabalar gösteriyorduk ama, üniversitenin kısıtlı bütçesinden dolayı bunu gerçekleştirmek mümkün olmadı. Şöyle bir tesadüf oldu; o sırada Gelirler Genel Müdürü olan Zekeriya Temizel Bey'le yaptığım bir konuşmada, işte Maliye Bakanlığının bütün vergi sistemlerinin 3090'lar üzerinde olduğunu ve öyle bir kapasiteye ihtiyaç olduğunu öğrendim. Yenisini almanın yüksek maliyetli olacağını ve bizdekini satabileceğimizi söyledim. Üniversite yönetimi de bunu olumlu karşılayınca, bir müddet sonra atacağımız bilgisayarı 1 milyon dolara sattık. Parasını aldık. İşin ilginç yanı Maliye Bakanlığı makineleri almadılar. Hâlâ burada duruyor. O gelen parayla da yeni dağıtık sistemler kuruldu. Bu arada başka ilginç bir şey söyleyeyim. Bu bilgisayar kurulurken yeni bir yeniliğe daha biz imza attık. Türkiye'nin ilk fiberoptik bilgisayar ağı burada, Orta Doğu'da kuruldu. IBM yetkilileri de bunun nasıl kurulacağı hakkında bir bilgi sahibi değillerdi. Biz nasıl yapacağımızı düşünürken bize nasıl olacağını anlattılar. Biz kendi ekibimizi kurduk. Bugün onların resimlerini gördünüz. Gerçekten büyük bir özveriyle yapıldı bunlar. Büyük bir özveriyle hiç fire vermeden bütün o olayları tamamladık. IBM'ciler de hayretle bize baktılar. Bravo, bunu nasıl yaptınız dediler. Daha sonra biz işi bitirdik, sistem çalıştı. Türkiye'nin ilk sistemiydi bu. Sonra bana geldiler ve dediler ki, Sabancı binalarının kablo döşeme işi var, biz bunu yapamadık, acaba siz yapar mısınız? Olur, yaparız dedik. O zamanın parasıyla 400-500 bin dolar sadece işçilik için istemiştik. Ve bunu kabul ettiler. Ve bizim bu teklifimizle ihaleye girdiler, fakat ihaleyi kazanamadılar. O ihaleyi başka bir firma kazandığı için biz o işi alamadık. Böyle bir anım var.

Yine başka bir anım, bizim çocuklar galeride aylarca çalıştılar, biz de gidip onlarla beraber çalıştık. Bizim çalıştığımız dönemde tesadüf İş Bankasının galerilerini soydular. Bir gün bizim çocuklar çalışırken Merkez Komutanlığından gelip alıp götürmüşler. Bunun üzerine arkadaşlarla Merkez Komutanlığına biz de gittik. Dedik, efendim, biz işte bu işleri yapıyoruz filan. Dediler ki, efendim, biz bugün tutacağız bunları. İyi dedim, o zaman ben de kalacağım dedim, bunları burada yalnız bırakamam dedim. Bizi iki saat oturttuktan sonra peki hocam filan dediler, çocuklarla birlikte ayrılıp geldik. Dolayısıyla bu işi de bu şekilde atlatmış olduk.

Benim aklımda olanlar bunlar. Sanırım 5 dakikamı doldurdum.

Hepinize teşekkür ederim.

SUNUCU- Sayın Doçent Doktor Serhat Çakır'ı konuşmalarını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

SERHAT ÇAKIR- Sayın başkanlar, Sayın Rektör ve değerli arkadaşlarım; Internet ilk kurulduğunda TÜBİTAK kanadında yer alıyordum. Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim görevlisiyim, ayrıca bunu da söyleyeyim. Ama o dönemde TÜBİTAK'ta Daire Başkanlığı görevini sürdürüyordum. Internet ateşinin alevlendiği o güzel mekanda, hem orada, hem de Orta Doğu Teknik Üniversitesinde çalışanların arasında bulunmaktan her şeyden önce gurur duyuyorum. Arkadaşlarım aslında Internetin Türkiye'de gelişimiyle ilgili çok şey söyledi. Çok fazla anlatacağım bir şey yok. Ama bir-iki şey eklemeden de geçmek istemiyorum. Örneğin ilk Internet başvurusundan başlamak istiyorum. Nisan 93'teki başvuru sayısı 25, Mayıs'ta 20'ye düşüyor. Bu 20'ler, 25'ler arasında olan rakamlar şu anda 100 binleri geçmiş durumda. Bu müthiş bir gelişme. O ilk yılları düşündüğümüzde aslında gerçekten enteresan. Başka bir rakam daha vermek istiyorum. Türkiye Internet ailesine 55'inci sırada girdi. Şu anda 418 ülke Internet ailesinde. Hemen iki sene sonra 30'uncu sıraya yükseldi. Bu heyecan verici bir gelişmeydi bizim açımızdan o dönemde. Gene başka bir rakam vermek istiyorum açıkçası. İlk yıldaki Internet trafiği açısından gelişme sonunda, Türkiye Avrupa ülkelerinin hepsinin ilerisinde, yüzde 300'lük bir artış göstermiş. Gene şu anda, arkadaşlarımın söylediği gibi 20 GIGABIT'lik aylık trafik aslında o dönemler için büyük rakamlardır. Gene birkaç şeye daha değinmek istiyorum. Özel olan kuruluşlar, Internet ağına bağlandığı dönemlerde çok enteresan kuruluşlardan çok iyi hatırlıyorum. Bir tanesi örneğin şey, Çayeli Bakır İşletmeleri Internet bağlantısı için geldi. İhlas bilgi işlem için ilk başvuranlardan bir tanesi; Kombasan, Pınar Süt gibi kuruluşları hatırlıyoruz. Bu kuruluşlar ilk Internet bağlantısı yapmak isteyen kuruluşlar. Bu dönemleri hatırlıyorum, Internetin tanıtımı, yaygınlaştırılması için arkadaşların olağanüstü bir çabası vardı o dönemlerde. Interneterde bakın Internet için neler düşünülmüş. 2020 yılı için herhangi bir tahminde bulunmak mümkün değil deniyordu 1993'te internetin vizyonuyla ilgili. 2000 için şu tahminlerde bulunulmuş bundan on sene önce; 100 milyondan fazla bağlı host olması öngörülmüş. Bu gerçekten çok enteresan. Şu anda, 2003'te yaklaşık 200 milyon host sayısı var. Bunların sayısı da 600 tahmin edilirken, 2003'te 840 milyon kullanıcı tahmin ediliyor, ama kabaca öngörülen rakamların gerçekten tutturulmuş. 1 milyondan fazla bilgisayar ağı, aslında bu da kötü bir tahmin değil. O zamanları anlatmaya çalışıyoruz. Aslında nostaljik bilgiler. Daha yüksek bir telefon trafiğinin olacağını tahmin edilmiş, bu on sene öncekinden daha yüksek olacağı tahmin edilmiş. Dünyanın her yerinde kullanılabileceği tahmin edilmiş 2000 yılı içinde, ama hâlâ eksik var. Sanırım yüzde 80 yani bu 420 ülkenin bir kısmında yok, yani tamamı bunu sağlamamış durumda değil. Günlük yaşamda her türlü iletişim çeşidi, bu da biraz abartalı bir vizyonmuş, ama ona da çok yaklaşılmış.

Son olarak da, daha fazla vaktinizi almak istemiyorum, ama bir rakam daha vermeden geçemeyeceğim, iletişimde, haberleşmede telefonun 50 milyon kişiye ulaşması yaklaşık 38-40 yılı almış. Radyonun aynı kitleye ulaşması 13-14 yıl almış. İnternette bu birkaç yıl mertebesinde. Bu çok heyecan verici, gerçekten yapılan emekler sonucunda insanı heyecanlandıran bir olgu.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.

SUNUCU- Şimdi konuşmalarını yapmak üzere eski Rektör Yardımcımız Sayın Profesör Doktor Türker Gürkan'ı kürsüye davet ediyorum.

TÜRKER GÜRKAN- Sayın başkanlar, sayın rektörler, sayın konuklar, değerli eski çalışma arkadaşlarım; ben 1992-2000 yılları arasında iki dönem hâlinde Rektör Yardımcısı olarak Bilgi İşlem Dairesinde sorumlu idim. Bir ara var, onda başka arkadaşlarımız görev almıştı. O dönemde Sayın Ömer Anlağan, Sayın Attila Özgit, Sayın Ayla Altun'la, beraber çalıştığımız arkadaşlarımızdı. Ben o dönemde arkadaşlarımız ülkemize, üniversitemize yaptığı katkıları için teşekkür ediyorum. O dönemde iki modalitemiz vardı, bizim hem buradaki çalışmaları etkin bir şekilde yürütebilmek, hem de üniversitede benimsenmesini sağlamak için; bir tanesi tabii Bilgi İşlem Dairesi ve onun yaptığı etkinlikler, diğeri de Bilgisayar Enformasyon Komisyonu. Her ne kadar Bilgisayar ve Enformasyon Komisyonu benim görev dönemimden önce başlamış bir komisyon ise de, yanılmıyorsam sürekliliğinin benim Rektör Yardımcısı olduğum dönemde arttığını sanıyorum.

Üniversitenin geri kalan kısmı birbirlerine biraz yabancıydılar, onun için ben arkadaşlarımı anlamakta, onlar beni anlamakta zaman zaman zorluk çekiyorlardı. Ama bu bilgisayar ve enformasyon komisyonu sayesinde, ki 10-12 kişilik, aşağı yukarı üniversitenin tüm camiasını temsil eden bir kesimdi, çok özverili çalışmalar yapıyorlardı bütün hocalarımız, bu sayede bu iki grup arasındaki iletişimi sağladık ve yanılmıyorsam o şimdi olumlu meyveler veriyor.

Başka bir şey daha söyleyeyim. Yine, tabii bütün dönemlerde öyle ama ben kendi dönemimi söyleyebilirim, çok önem verdiğimiz bu iki husustur: teknik yetenek ve kapasitesini Türkiye'de en üst seviyede tutmak demektir. Bunun için de tabii en önemli şey genç elemanların buraya kazandırılması, burada tutulması; inanılmaz gayret sarf edilmiştir bununla ilgili olarak. Ben bunun sonuçlarının şimdi eskiden daha iyi olduğunu duyuyorum, görüyorum. Tabii büyük bir memnuniyet duyuyorum ondan da. Çünkü bütün bu işler esasında yetenekli ve kabiliyetli genç insanların burada tutulmasıyla ilgilidir. Bununla ilgili birazdan bir küçük anımı daha anlatacağım sizlere.

Şimdi efendim, teknik detaylar var, ben onlara değinmeyeceğim. Birkaç tane hatıra var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben size, Ömer Hoca demin bahsetti, Sayın Zekeriya Temizel neticede bize intikal etti Rektörlükte. İlk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir üniversitenin araştırma kurumuna Maliye Bakanlığı bu parayı getirip koydu. O para geldi. Biz de ihaleye çıkıyorduk. Attila Bey çok iyi hatırlayacak. O komisyonda bulunan arkadaşlarımız çok iyi hatırlayacak. Arkadaşlarımız gece gündüz çalışıyorlar, fakat çok karmaşık, kompleks bir olay, eski makineleri atacağız, yerine o server'ları koyacağız. Ve o server'lar eskiden önemli olan sayısal işlem yerine, bundan sonra artık internetten hizmet verecek. O içeride, birazdan belki görecek miyiz bilmiyorum, koca salon, tabii bütün o makineler için oluşturulmuş olan salon şöyle birkaç makineye indi. Salonun geri kalanının ne olacağı bilinemedi. Bütün o çabalar arasında Sayın Cengiz Erol da, eski Rektör Danışmanı, biz beraber çalışıyoruz, ben mali işlerden de sorumluyum, o da işte finans işlerinden sorumlu, bu para Türk Lirası olarak duruyor bizim şeyde. İhale sürüyor. Her defasında firmalar gidip geldi. 2 milyonluk makineler 700 bin dolar seviyesine düştü. Daha hâlâ sürüyor ihale, çünkü bazı şeyleri tamamlayamadık. Bir gün bir karar verdik. Dolar çıkmış. Dolara çevirelim mi, çevirmeyelim mi? Dolar böyle bir gün çıkıyor, bir gün iniyor. Neticede bir karar verdik, dedi ki, paraya dolara çevirdiğimiz zaman bununla bu makineleri alabiliyorsak o zaman yapalım. Büyük risk aldık. Tabii şunu biliyorduk; dolar ondan sonra düşseydi her hâlde üniversite camiası bizi asabilirdi. Ama, şansımız yaver gitti. Benim bir arkadaşım var bu işlerle çok yakın haşır neşir olan. O bana o zamanlar anlatıyordu, diyordu ki, yahu Amerika'daki hisse senetlerinden al. Ben tabii hiç fark etmemiştim o dönemde. Sonra kendisine yıllar sonra sordum, dedim ki, sen aldın mı? Yok, dedi, ben almadım ama dayım aldı, Amerika'da milyoner oldu dedi.

En sonra bir şey daha anlatayım. Bu da belki genç arkadaşlarımız açısından ilginç olabilir. Daha sonra, demin Attila Beyin özetlediği o servis sağlayıcı işine girdi üniversite. O yazılım şirketini servis sağlayıcı biçimine dönüştürdük, ana ilkesi o oldu. Zaman zaman da Bilgi İşlem Dairesiyle yazılım şirketi arasında önemli pürüzler çıktı. Onları hep beraber çözdük. Internetin dünya üzerinde sanal olarak müthiş fiyat fırlaması olduğu bir dönem. Biz aramızda yaptığımız değerlendirmelerle, Sayın Rektörle ve diğer arkadaşlarımızla bu işin böyle sürmeyeceğini biraz kestirmiştik, yani bu fiyatlar biraz fazla yüksek, bu iş söyle gitmez diye. Nitekim sağdan soldan bazı firmalar geldiler baktılar, geliyorlar, nerede bunlar? İşte Bilgi İşlem Dairesinde üç tane makine var. Geliyor onlara bakıyorlar. Sonra ODTÜ yazılıma gidiyorlar, beş tane sandalye, üç tane masa. Ne kadar bunun fiyatı? Biz galiba ilk başta 2 milyon dolar para istiyorduk yanılmıyorsam. Hatta 2.5. Geldiler baktılar holdingler. Sonra bu patlama sırasında işte Vakıfbank bize dedi ki, ben bunu almak istiyorum, ne olur? Biz de olmayacak bir fiyat söyleyelim dedik, 5 milyon dolar ve 5 milyon doları o gün kabul ettiler. 5 milyon dolar çok yüklü bir paraydı. Üniversitemize de büyük bir katkı sağladı. Fakat sonra, ben bir süre temsil ettim orada ODTÜ Geliştirme Vakfını, oradakilerin havası dünyanın genel havasına uymuş bir biçimde, dediler ki, biz bu şirketleri, işte bir-iki sene içerisinde Türkiye'nin en en önde gelen 3 Internet servis sağlayıcılarından biri hâline getireceğiz, milyar dolarlık cirosu olacak. Hatta Vakıfbank Genel Müdür Altan Bey dedi ki o dönemde, ben, Vakıfbankı Vakıfbank'tan daha pahalıya bir şirket getireceğim. Yüzde 80'ini 5 milyon dolara satmıştık. Sonra bunun da yetmeyeceğini düşünüp, yanılmıyorsam şimdi o yüzde 5'e filan düştü değil mi? Evet. Bu da güzel bir anı. Aslında tabii bu şu açıdan önemli; bilgiye dayalı bir ekspertiziniz olduğu zaman, ki sonunda o 5 milyon doları onun için vermişlerdi, bilgiye dayalı bir ekspertize inanılmaz paralar ödenebiliyor. Bu her zaman böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak.

Çok teşekkür ederim hepinize.

SUNUCU- TÜBİTAK Başkanımız Sayın Profesör Doktor Namık Kemal Pak'ı konuşmalarını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

NAMIK KEMAL PAK- Değerli dostlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yakın tarihimizde gerçekleşmiş çok önemli bir gelişme konusunda, bu süreçte rol almış kişilerin tarihe not düşmek bağlamında bir araya geldikleri bu önemli toplantıya katılmak ve konuşma yapmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Konu çok önemli ve bilim teknoloji sistemimiz için bir kuantum sıçraması niteliğinde.

Ülkemizde sistemin nasıl işlediği hakkında bir saptama yaparak başlamak istiyorum. Bunu hakkaniyet açısından da yapmayı gerekli görüyorum. Ülkemizde çağdaşlaşma adına epeyce uzun yol alınmış olsa bile, kurumsallaşmalar tam anlamıyla gerçekleşmediği için, günümüzde büyük atılımlar çoğu kez bazı kişilerin bireysel gayretlerinin eseri olmak zorunda. Umuyorum çok uzak olmayan bir gelecekte, Türkiye'de kurumlar yapmaları gerekenleri doğal gelişim süreçleri içinde yapar hâle gelecekler. Şu anda altını çizmek istediğim nokta, Bilim-Teknoloji sistemi kurumsallaşmasını sağlayamamış ülkemizde, İnternetin Türkiye'ye getiriliş sürecinin, tam anlamıyla bu tür bir gelişme olduğu. Değerli dostum Kemal Gürüz'e selam gönderiyorum buradan. Çünkü bu olayın başarısında, Kemal Gürüz'le beraber çalıştığımız o ilginç yılların, 91-92 yıllarının, misyoner heyecanının ve Gürüz'ün vizyonu ve hızla kavrama ve hızla karar verme yetisinin büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

O günlerde Internet'in Türkiye'ye getirilişi, çok önemli iki başka gelişme ile hemzamanlı olarak gerçekleşmiştir.

Bunlardan ilki, merkezi bir ulusal araştırma bütçesinin oluşturulması ve işletilmesi bağlamında atılan önemli adımdı. Bu, Türkiye için bir paradigma değişikliği anlamına gelmekteydi. Türkiye'de araştırma-geliştirmelerin desteklenmesi, o günlerde tuhaf bir biçimde iki başlı olarak yürüyordu. Ortada yasayla bu işi yapmak üzere kurulmuş olan kurum vardı, TÜBİTAK. Bir de, Devlet Planlama Teşkilatının nedenini anlayamadığımız bir şekilde böyle bir programa ortak olması ve sonradan üniversiteler araştırma projesi diye adlandırılan bir programı yürütmeye çalışmaları. Tabii bu olayı tam hakkıyla değerlendirmek ve eleştirmek için burası doğru platform değil. Bunu çok iyi biliyorum; ama sürecin arka fonunu tam olarak yansıtabilmek için bahsediyorum. Araştırma ve teknolojik geliştirme faaliyetleri nasıl uzmanlık işiyse buna yönelik fon ve proje yönetimi de aynı şekilde uzmanlık gerektirir. Özellikle bu kapsamdaki evrensel ölçeklerde işbirliğini içeren çalışmalar gerçek anlamda uzmanlık işidir. 90'lı yılların başı itibarıyla yaklaşık 30 yıllık deneyim birikimi le bu işi evrensel boyutta yapabilecek bir yasal yapı varken, deneyim birikimi sadece plan yapmak olan bir kurumun bu işe ortk olma gayreti çok enteresandı. Ve biz göreve başladığımız yıllarda, ki 91'in başıydı, yoğun çabalarla ve çok değerli bir siyasetçimizin, merhum Adnan Kahveci'den bahsediyorum, de büyük yardımıyla, bu işi tek elden TÜBİTAK üzerinde toplamak başarısını gösterdik. Bunun sonucunda 1991'in Haziran ayında TÜBİTAK'ın elindeki kullanabileceği bu Araştırma-Geliştirme Fon kaynakları birden iki misline artmıştı. Böylece, rutin destek faaliyetlerimizdeki rahatlamanın yanı sıra, ülkenin öncelikli alanlarında ve Türkiye ölçeklerine göre mega sayılabilecek bazı yeni program ve projeleri başlatıp yönetebilecek ek bir kaynağa sahip olmuştuk.

Başka bir gelişme daha vardı o günlerde: Sistemin bir fotografını çekerek eksiklerini ve güçlü yanlarını saptama, geleceğe yönelik planlar ve öngörüler yapma, Bilim-Teknoloji politikalarını belirleme işlevlerinin ana işlevler olarak TÜBİTAK repertuarına alınması. Bunun için uluslar arası benzerimiz çağdaş kurumlarla kendimizi kıyaslayıp ölçebilmemiz gerekiyordu. İlk adım olarak OECD ile işbirliği içinde Bilim-Teknoloji sistemimizin değerlendirilmesi çalışmasını başlattık. Deneyimli uluslar arası uzmanların da katıldığı bu çalışmada parmaklar hep bilişim alanını gösteriyordu. Bu bağlamdaki bir diğer önemli gelişme de, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurumuna etkinlik kazandırılmasıydı. Gene sevgili Kemal'le onun görevden ayrılmasından önce başladığımız hazırlıklara dayalı olarak Yüksek Kurul'u 1993 yılı Şubatında toplayarak Türkiye'nin on yıllık vizyonunu hazırlamıştık. Bu vizyonlar içinde konumuz bağlamında en önemli olan Türkiye'nin Bilgi Toplumuna dönüştürülmesiydi ve İnternet de bunun çok önemli bir ayağını oluşturuyordu. Bu toplantı, 1983 yılında kurulmuş olan Yüksek Kurulun politika oluşturma bağlamındaki ilk efektif toplantısıydı.

Şimdi ben bu iki paradigmasal gelişmeden başlayıp, Internet öyküsüne gelmek istiyorum. Farkındayım, asıl konumuz olan Internet'e geliş için yaptığım giriş biraz uzun oldu. Burada vurgulamak istediğim, doğru zamanda doğru insanlar bir araya geldiği zaman, kurumsallaşma sağlanmamış bile olsa çok önemli gelişmelerin başarılabileceği. Ancak hiç göz ardı edilmemesi gereken bir başka faktör de TÜBİTAK'ın ülke koşulları bağlamında değerlendirildiğinde neredeyse inanılmayacak derecede özerk, dolayısıyla esnek ve çevik yapısı. Biz büyük bir heyecanla araştırma- geliştirme fonlarının TÜBİTAK'ta tek elde toplanmasıyla yaratılan ek kaynağı kullanabilecek yeni büyük ölçekli projeler hazırlama çabasında iken, enteresan bir gelişme oldu. O günlerdeki bir görüşmemizde Tuğrul Yılmaz bana dünyada İnternet diye çok önemli yepyeni bir gelişme olduğunu, bunun devrimsel bir şey olduğunu, bunun dışında kalınmaması gerektiğini söyledi. Daha önce de söylediğim gibi bazı işlerde birtakım bireylerin çok önemi rolleri olduğunun altını çizmek istiyorum. Şu anda özellikle bir ismin altını çizdim, Tuğrul Yılmaz. Tuğrul benim eski bir öğrencim, o günlerde enformatik konularında danışmanlık yapmak üzere bizimle birlikte Tübitak'ta çalışıyor. Biz hafta sonlarını Tuğrul'la üniversitedeki ofisimizde birlikte ortak araştırma faaliyetlerimizi sürdürmek için çalışarak geçirirdik hep. Hayatımızın bilim ve teknoloji alanında yapılabilecek paradigma değişikliklerini tasarımlamakla geçtiği o günlerde, araştırma faaliyetlerimizi bir süre için askıya alıp, hafta sonlarını da ülkemizi bilgi toplumuna dönüştürebilme potansiyeline sahip konular ve bu konularda geliştirilebilecek projeler konusunda çalışarak geçirmeye başlamıştık. Burada hoca öğrenci rolü değişmişti. Bir zamanlar benim ona Yüksek Enerji Fiziği öğrettiğim gibi, bu sefer de Tuğrul da bana Internet'i anlattı. " Hocam dünyadaki istikamet bu; eğer Türkiye bilgi toplumuna dönüşecekse, bunu mutlaka yapmamız lazım ", diye tekrarlıyordu, sabırla. Enteresandır, bilgi toplumu sözcüğü de o günlerde çok yeni; ve bilgi sözcüğü enformasyon sözcüğünün henüz yerine geçmemişti. Ama kıvançla belirteyim, biz bu sözcüğün anlamını bugün kullanıldığı şekle çok yakın bir içerikle o günlerde anlamıştık. Tabii benim gibi bu işten hiç anlamayan bir kişinin önce inandırılması gerekiyordu. Bu iş için oldukça büyük kaynak ta gerektiği için bu ikna ve eğitim işi o kadar kolay olmuyordu. Ben ikna olduktan sonra, benim de Sevgili Kemal'i ikna etmem gerekiyordu. Ama Tuğrul'un beni ikna etmesinden daha kısa bir sürede Kemal'i ikna etmeyi başardım. Ve biz takım olarak Internet projesinin yapılması gerektiğine ve yapılabileceğine ikna olduk ve inandık.

Bu arada Tuğrul, ODTÜ Bilgi İşlem Merkezinden Attila Özgit' le temasa geçmiş ve onu da bu fikri hazırlık sürecinde devreye sokmuştu. Düğmeye basma sürecinde bu sevgili genç arkadaşlarımıza, "bize bir rapor yazın, belgeler arasına koyalım; bir gün birileri bize, nasıl iştir bu Internet derlerse, biz de nasıl bir iş olduğuna anlatabilelim", dedik. Biz bu işin çok önemli olduğunu hissedebimiştik te , bunu başkalarına anlatabilmek hiç kolay görünmüyordu. 19.12.1991 tarihinde, Tuğrul Yılmaz ve Attila Özgit, TÜBİTAK Başkanlığına hitaben bir yazı yazdılar; bu yazıdan bazı alıntılar yapmak istiyorum: "...yukarıda sıralanan nedenlere ek olarak, TUVEKA-EARN'ün en büyük yetersizlikleri şöyle sıralanabilir. EARN basit bir ağdır, bu ağda kullanıcılar genelde sadece mektup ya da dosyaların adreslerini kullanıcılara gönderebilirler. Bu nedenle EARN esas olarak bir haberleşme ağıdır. Başka bilgisayarlarla aktif olarak çalışmaları olanaksızdır vs". Tabii bizim gibi bu işi anlamayanlara bu kadar basit anlatmaları gerekiyordu.Bir bakıma, bu iki genç uzmanımız işin teknik olarak niye gerekli olduğunu anlatarak, bizi ikna çabalarını bu yazı içinde dahi sürdürüyorlardı Sonra şöyle devam ediyorlardı: "yukarıda sözünü ettiğimiz sorunları çözmeyi ve ülkemiz araştırma kurumları için daha çağdaş ve gelişkin teknolojilerin kullanıldığı bir altyapının oluşturulması için sunulan proje ektedir".. Sonra bu iş için gerekli bütçeyi şöyle tanımlıyorlardı. Uluslararası hat kirası için 100 bin dolar diyorlardı, hızlı iletişim için modemler için 10 bin dolar, yönlendirici 20 bin dolar olmak üzere toplam 130 bin dolar. Raporun sonraki aşamalarında da, hangi mekanda kurulması gerektiğine dair analizlerini yaptılar. Ve proje yöneticileri olarak Tuğrul Yılmaz ve Attila Özgit, proje sorumlusu olarak Kürşat Çağıltay öneriliyordu.. Ama bu iş esasında sadece bu projeye evet demekle bitmiyordu kuşkusuz. En önemli sorun uluslar arası bağlantının nasıl yapılacağıydı. Hangi kuruluşlar muhatap alınmalıydı, daha önemlisi bu kuruluşlar yaklaşımımızı sıcak karşılayacaklar mıydı.1991'de Sevgili Kemal Gürüz'le birlikte, diğer açılımlarımızın yanında, Amerika'yla NSF anlaşmasının yenilenmesi çabalarını da sürdürüyorduk. Bu ilişkilerin verdiği yakınlaşma sayesinde NSF'ten çok kısa sürede olumlu tepki aldık. Bu arada benim bir ara araştırıcı olarak görev yaptığım İsviçre'deki CERN araştırma merkezi ve Hollanda'daki NICF ile benzer amaçlı bağlantı kurma girişimlerimiz sürüyordu. Her iki taraftan da olumlu tepkiler aldık. 23 Ekim 1992'de NICF bağlantısı üzerinden deneme nitelikli bir açılış yaptık . Sistemi genel kullanıma açışımız ise 12 Nisan 1994. Ondan sonraki gelişmeleri hepiniz çok iyi biliyorsunuz.

Burada altını bir kez daha çizmek istiyorum: Türkiye'de Internet'in doğum tarihi aslında 12 Nisan 1993 değil, 23 Ekim 1992 dir. Yalnızca bir deneme bağlantısı bile olsa biz NICF'le yaptığımız bağlantı ile Internet kıvılcımını ilk bu tarihte ateşledik. Bu olay nedeni ile bir açılış töreni bile yapmıştık. Umarım üzerinden çok zaman geçip bu anılar hafızalardan silinmeden, bu tarih düzeltmesinin yapılma çabası gösterilir.

Türkiye gerçekten bir ara ilk 30'lar içindeydi, Internet'teki trafik artışı itibarıyla. Ama, daha sonraki gelişmelere bakıldığında, işleri ülke olarak başlangıçtaki heyecan ve mükemmellikte götüremediğimiz belli. 94-95 yıllarında dünyadaki gelişmelere istediğimiz gibi ayak uyduramadığımız dönemleri hatırlıyorum. Sonra, geçtiğimiz iki yılda Ulaknet'i çağdaş düzeye çıkarmak için verdiğimiz savaşımı hatırlıyorum. Onar yıllık periyotlarla siyasi erk'e uzun uzun diller dökülmesi gerekti. Yapılması gerekli büyük sıçramalar için desteğin bu kadar güç bulunması, belki de talihin kötü bir tecellisi. Ne yazık ki, birilerinin sürekli bu işle yoğun bir şekilde uğraşması, savaşım vermesi gerekiyor. Kurumsal olarak sistemleri hâlâ tam oturtamadığımız için bu bireysel savaşımlar galiba sürecek ve biz de ara ara, aradan 10 ar yıllar geçtikten sonra, o günkü o heyecanlı uğraşılar için harcanan onlarca, yüzlerce saatleri hatırlayacağız, çoğu ne yazık ki boşa harcatılmış olan emekleri unutarak. Yaklaşık 15 sene önceki, bizim için 91'in başına giden bir süreç bu, uğraşılarımıza bakıyorum; iyi ki de o sırada o yoğun savaşımı vermişiz, diyorum. Aksi takdirde bu işlerin hiç biri yapılamazdı. Bizim üstümüzde ikna etmemiz gereken pek çok merci vardı. Biz hem ikna edilmek durumundaydık, hem de pek çok kişi ve kurumu ikna etmek durumundaydık. Ama tüm bu çabalara değeceğine inanıyorduk. Çünkü bilgi gerçekten güç'tü; hem de epeyce para eden bir güç. Ülkeyi bu güçle donatmak her türlü çabaya değerdi. Bizim çağdaş teknolojinin zirvesini oluşturan bu bilgi teknolojilerinde iyi olmamız ve bunu sürdürmemiz gerekiyor. ODTÜ gibi kurumlar olduğu sürece ve partner arandığı zaman ilk akla gelen kurumlar ODTÜ gibi kurumlar olduğu sürece Türkiye'nin, bu konuda her zaman olacak engel ve sıkıntılara rağmen, belli bir yerlere geleceğine inanıyorum.

Pek çok değerli genç uzmanımız bu sürecin farklı teknik katmanlarında rol almışlardı. Bu işte emeği geçmiş olan bu uzmanların pek çoğu ile, özellikle Attila ile, çok yakından birlikte çalışma şansına ben de sahip oldum ve büyük keyif aldım. Mevcut teknik arkadaşlarımın da heyecanlarını aynen sürdürdüklerini biliyorum. Bu çok önemli süreçte emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Dilerim nice on yıllara, on bin yıllara.

SUNUCU- Konuşmalarını yapmak üzere eski Rektörümüz Sayın Profesör Doktor Süha Sevük'ü kürsüye davet ediyorum.

SÜHA SEVÜK- Sayın başkanlar, Sayın Rektör, değerli arkadaşlar; ben 1965 yılında ilk defa bu üniversitede bilgisayar dersi verdim. Türkiye'de de ilk defa. Ve 64 yılındaydı galiba ilk bilgisayarı gördük. Daha sonra ilk defa Türkiye'de bilgisayar bölümünü Orta Doğu Teknik Üniversitesinde açtık. Daha sonra Internetin ilk defa Türkiye'ye getirilişini Orta Doğu Teknik Üniversitesinde yaşadık. Daha sonra Enformatik Enstitüsünün ilk defa Türkiye'de kuruluşunu yaşadık. Yani şunu söylemek istiyorum; gerçekten Orta Doğu Teknik Üniversitesi başka dallarda olduğu gibi bu bilişim sektöründe de, bilgisayar sektöründe de hep ilklere damgasını vurmuş bir kurum olmuştur. Tabii, Interneti kim getirdi, o getirdi, bu getirdi önemli değil. Internet bir şekilde Türkiye'ye geldi. Şartlar onu zorlamıştı, gelecekti zaten.

Bir husus çok önemli. Bizim üniversitemizdeki bu bilgisayar, bilişim konuları deyince hemen bölümümüz akla geliyor, Enstitü aklımıza geliyor, merkezlerimiz akla geliyor, yazılım merkezimiz. Fakat, Bilgi İşlem Merkezi, Sayın Gürkan'ın da belirttiği gibi, kuruluşundan beri çok önemli bir misyon üstlenmiş. Sadece bu işletim sistemini ayakta tutmamıştır ve yıllarca Türkiye'deki en iyi işletim sistemi olarak götürmemiştir, ama aynı zamanda bir okul olmuştur. Gelirlerdi çocuklar buraya, bir senede bir sürü şeyler öğrenirlerdi, bir bakardık özel sektöre kaçırmışız, müthiş bir turnover vardı. Yani biz bölümümüz kadar belki master öğrencisi yetiştiriyorduk uygulamalı olarak. Dolayısıyla bu bakımdan da bizim Bilgi İşlem Dairemizle gerçekten gurur duyuyoruz. Son on seneye gelince birkaç tane de hatıramı ben söyleyeyim. Gene tabii ek kaynak bulmaya çalışıyoruz. TÜBİTAK'ın verdiği kaynaklar da yetmiyor. Devlet büyüklerini getiriyoruz, götürüyoruz filan. En büyüklerden birini kütüphaneye götürdük, işte gösteriyoruz Interneti, gidip geliyor mesajlar filan, bizde faks var, daha kolay yapıyoruz bunu dedi. Yani, bütün bunları tabii gerçekleştirebilmek için orada da güzel bir iletişim kurabilmek gerekiyor. İletişim kuramazsanız derdinizi anlatamıyorsunuz. O konsorsiyumu kurduk. Ama tabii biz amatör üniversite işletmeleriyiz, karşımızda devasa uluslararası şirketler var "Sprint" filan. Sonra geldiler dediler ki, biz "Sprint" olarak, 1/3, buna giremeyiz, biz çok daha büyük istiyoruz, yüzde 65 filan istiyoruz, "French telekom"la birleştik filan. Biz olmaz dedik. O zaman yüzde 98'ini siz alın, yüzde 1'ini biz alalım. Bu bizim uluslararası şirketlerle tecrübemizdi. Fakat acı bir anımız daha vardır. Yine bahsedildi, Türk Telekom Türkiye'deki net'i kuracak. Bize de oradan teklif geldi, dediler ki, TÜBİTAK ve ODTÜ olarak siz bunu yapın, yanınıza da bir şirket alın. İhale yok, bir şey yok. Fakat bu arada da TÜBİTAK korktu. Şimdi şeyi dinlerken, o 5 milyon, 6 milyon dolarlık service provider şirketini dinlerken düşündüm, TÜBİTAK'ı ikna edebilseydik o tarihlerde, 96 yılıydı, her hâlde hem TÜBİTAK, hem Orta Doğu Teknik Üniversitesi 5-6'lar değil de 50-60 milyon dolarlık bir kaynak yaratırdı.

Ben sözlerime son verirken gerçekten o demin slaytta gördüğümüz o insanları, bu işi gerçekleştiren arkadaşlarımızı, bu işe destek veren TÜBİTAK'ı, hepsini kutluyorum.

İnşallah 20'nci yılında çok yeni bir teknolojiyle, bambaşka ufuklarla tekrar burada bir araya geliriz. Hepinize teşekkür ederim.

SUNUCU- Şimdi eski rektörlerimizden Sayın Profesör Doktor Ömer Saatçioğlu'nu konuşmalarını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

ÖMER SAATÇİOĞLU- Sayın başkanlar, sayın rektörler, değerli konuklar ve arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tarihsel olarak baktığımızda esasında çok anlamlı bir günü hep beraber burada yaşıyoruz ve kutlamaya çalışıyoruz. Çok kişinin emeğinin geçtiği sunumlardan da anlaşılıyor. ODTÜ her zaman olduğu gibi bu becerisinde de daima güçlü olmuş ve kendisini kanıtlamış ve ülkesine yararlı olmak için elinden geleni yapmış bir kurum olarak kendisini göstermiştir.

Bana gene 5 dakikalık bir konuşma süresi verildi. İzninizle ben de birkaç anıma değinmek istiyorum. Bendeniz 1986-97 yıllarında Rektör Yardımcılığı ve 87'ye 92 arasında Rektörlük görevi yaptım. Rektör Yardımcılığı görevimde bilgisayarlardan sorumluydum. O zaman tanıştım bu sistemle. Göreve başladıktan aşağı yukarı 10 gün sonra inşaat bölüm Başkanımız gelip bana dedi ki, bizim bölümümüzde 5 tane PC var dedi, 6'ncı için izninizi rica edeceğim dedi. O zaman üniversitemizde de 60 tane PC vardı. Yani bir Internettten bahsediyoruz, Internetin PC ile uyumu, 1986 yılında bu durumdaydık. Tabii, Internetin ikinci önemli öğesi, bilgisayar sisteminin zengin bir kaynağı olan, beyni olan, hafızası olan bir sistemin oturmasıydı. Onunla da ilgili birkaç şey söylemeye çalışacağım. Sözü edilen 30-40 sistemi 3.5 milyar liraya alacaktık. O zamanın Maliye Bakanı Ekrem Pakdemirli, Devlet Bakanı da rahmetli Yusuf Bozkurt Özal'dı. Ve bize de daima bir zorluk çıkarma şeyleri vardı. Paralar kıt, bütçelerde yeterli ödenekler filan yok. Biz de onları devamlı bir şekilde baskı altında tutuyoruz, bu 3.5 milyarı bir şekilde almamız gerek, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin bilgisayar bakımından daha ileri gitmesi açısından. Ekrem Pakdemirli de benim sınıf arkadaşım oluyor. Sınıf arkadaşlığımızdan kaynaklanan bir cesaretle gelecek sene yapalım, sonra yapalım filan diye şeyler çıkarıyorum. Ben de onu ikna etmeye çalışıyorum. Bir yandan onu ikna ediyorum, bir yandan Yusuf Bozkurt Özal'a gidiyorum, onu ikna etmeye çalışıyorum. Bir seferinde, Maliye Bakanlığının organize etmiş olduğu bir resepsiyon vardır, orada Ekrem Pardemirli misafirleri karşılamaya çalışıyor filan. Ben de yanında duruyorum. İmzayı almadan gitmeyeceğim. O da bana diyor ki, şu misafirlere bir hoş geldin diyelim de ondan sonra konuşalım. Baktım ki şey yok, daha sonra Bozkurt Özal'ı yakaladım. Sayın Bakanım, sizin de yardımınızı istirham ediyoruz dedim. O da geldi, yahu hocayı kırma dedi. İllallah, senden bıktım dedi, yarın gel imzalayayım dedi.

Üçüncüsü, Internetin başlangıcıyla ilgili bir anımı daha anlatmadan geçemeyeceğim. 1991 yılında Sanayi Kongresinde bir ısmarlama tebliğ yazmam istendi. Tebliğin adı da, Türkiye'deki mevcut Devlet-Üniversite-ARGE bilgi sistemi ve iyileştirme stratejisiydi. Oturum Başkanımız da Sayın Kemal Gürüz. Ben işte konuşmamı yaptım. Bizim istediğimiz de BITNET'e doğrudan erişmek için mekanizmanın üniversitemizde başarılmasıydı. Bu öneriye yaptıktan sonra Sayın Kemal Gürüz bana dedi ki, ne kadar paraya ihtiyacınız var dedi. Ben hiç unutmuyorum, 300 milyon Türk Lirasıydı o zamanın parasıyla. 150'sini biz verelim, 150'sini siz verin dedi. Bilmiyorum hatırlıyor mu? Ondan sonra biz hemen geldik, Attila Özgit arkadaşımızın da bu işle ilgileniyordu, yazışmalar başladı ve bugünlere geldik. Anıların sonu yok.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum ve emeği geçen herkese çok çok teşekkürler ediyorum. Hepinizin Internet onuncu yılınız kutlu olsun.

SUNUCU- Son olarak Yüksek Öğretim Kurulu Başkanımız Sayın Profesör Doktor Kemal Gürüz'ü konuşmalarını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

KEMAL GÜRÜZ- Değerli meslektaşlarım, bu oturumun saat 4'te bitmesi gerekiyordu, şu anda saat 4'ü 10 geçiyor. Hava da biraz sıcak. En son konuşmacı olmanın dezavantajının yanında, bütün bu olaylarda ve özellikle kürsüye çıkanlar arasında bu işte en az katkısı olan kişi olma ezikliği içinde bulunduğumdan birazcık sürçülisan edersem peşinen özür dilemek istiyorum.

Internet hakkında benim burada fazla bir şey söylemem biraz haddimi aşmak olur. Çok da fazla anladığım bir konu değil. Başka birkaç şey üzerinde durmak istiyorum.

Gerçekten Internet Türkiye'nin bilgi ekonomisine girişinin başlangıcı olmuştur, yüksek teknolojiyle tanışmasının başlangıcı olmuştur. Bilgi ekonomisi deyince şunu anlamak zorundayız; dört tane temel unsur var; eğitim sistemi, iletişim ve bilişim altyapısı, milli inovasyon sistemi ve ülkede girişimciliği serbest piyasa ekonomisiyle teşvik eden, güçlendiren siyasi bir ekonomik yapı. Internet bunların hangisinden bakarsanız çok önemli. Milli inovasyon sisteminin bir parçası. Aynı zamanda eğitim artık kabuklarını kırdı. Diplomaya ve kademeye bağlı olmaktan da çıktı, yaşam boyu oldu. Bundan bir yıl kadar önce Kanadalı, Amerikalı ve Avrupalı rektörler bir araya geldiler ve tartıştılar, bu işler nereye gidiyor diye. Vardıkları sonuçları, üzerinde mutabakat sağlanan hususlar, kısmen mutabakat sağlanan hususlar ve mutabakat sağlanamayan hususlar diye bir rapor hazırladılar. Üzerinde mutabakata varılan iki tane husus; bir, yüksek öğretim giderek İngilizceye dönecek, iki, uzaktan öğretimin, yani Internet vesaire gibi bilişim, iletişim altyapısının önemi eğitimde giderek artacak. Internet, Türkiye'nin yüksek teknolojiyle tanışması. Bu da çok ilginç, yani bu işler niye o zaman oldu? Neden burada oldu da başka yerde olmadı? İşte risklerden bahsedildi. Mesela şu soruyu da sorabiliriz: İşte bu yüksek teknoloji, bilgi ekonomisinin en belirgin simgesi dediğimizde coğrafi bölge olarak aklımıza Silicon Valley geliyor. Peki, neden Stanford'un etrafında gelişti? Burada yüksek teknolojinin tanımı da biraz muğlak. Ucunda muğlaklık ifade eden, büyük riskler taşıyan, yüksek teknolojik uğraş, tanımı bu. Bunun için bir yerde zamanında bir nüvenin atılmış olması gerekiyor. Tabii zaman içinde bu nüvenin etrafında da bir kümenin, bir cluster'ın oluşması gerekiyor. Internetin gelişimi ve burada oluşumu bir parça böyle oldu. Namık bir parça anlattı. 91 yılında büyük mücadeleyle bizim bilim ve teknoloji politikalarının uygulanmasının draft olamayacağı, kâğıt üzerinde temenniler mahiyetinde olmayacağı, bunun kaynaklarla desteklenmesiydi. Bütün ileri ülkelerde bu politikacılar, devlet bürokratları vesaireyledir. Bizde kimsenin bunlardan haberi yoktu. Zamanın başbakanı, yakın ilişkiler içinde olduğum Sayın Mesut Yılmaz'dı. Onun bu işlerdeki danışmanlarından bir tanesi gene hepimizin yakından bildiği Bülent Bey. Bir yaz aylarında Yüksek Planlama Kurulu kararıyla bu paraları TÜBİTAK'a verdi. Büyük bir paraydı o zaman, 30 milyar filan gibi bir şeydi. Sonra hükümet değişti, o hâlâ devam ediyor. O zaman bu Internetle birlikte aynı zamanda burada bir yazılım evi kurulması, kompozit malzemeler kurulması, İstanbul Teknik'te mekanik malzemeler kurulması, ve paralar böyle dağıtılsın dendi. Aniden Devlet Planlama Teşkilatı çok bozuldu, bu paralara siz ne karışırsınız, biz bunu yaparız filan diye. Onların da müsteşarları yakın arkadaşımızdı. Fakat alt kademe felaket, yani doçentlik peşinde koşan, ben sana şu kadar para verdim, bu kadar para verdim diye telefon eden kişilerdi. Erdal Bey geldi, başbakan yardımcısı oldu. Onu da atlayaraktan bir gün aniden, yılın son günü, bütçe bağlanacak, akşama kadar şeyden izliyoruz projeleri, akşam da şeyden yer ayırtmıştık, yemeğe gidecektik, bütün grup başkanlarını toplantıya çağırdık ve bu paraların dağıtımı orada yapıldı. Bu iş böyle gelişti. Şimdi, Türkiye 11 sene bu bilgi ekonomisinin dışında kaldı. Biz kendimizi aldatmayalım. Bunlar böyle üç-beş kişinin gayretiyle, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde birbirini tanıyan insanların olmasıyla bu iş oldu. Çok enteresan, yüksek teknolojide bir derin zanaat var, aynı dili konuşan insanlar filan, onlar o zaman bir araya geldi, işte Internet buraya geldi. Bütün arkadaşlarımızın büyük emeği oldu. Ama durum şimdi değişti, başka bir aşamaya geçiyoruz. Çok büyük, çok ciddi tehlikeyle karşı karşıya Türkiye. Geçenlerde Finlandiya'da Dünya Bankasının bir toplantısında, en son konuşmacı diyor ki, biz 9 bin dolarlık Avrupa ülkesiydik, fakat biz yüksek teknoloji üretmedik diyor. Biz yüksek teknolojinin altyapısını kurduk, mesela neler yaptık? Meslek yüksek okulları kurduk, bu ara insan gücünü, eliyle iş yapan insan gücünü, kafasını daha az kullanan, elini daha fazla kullanan ve İngilizce bilen insanları yetiştirdik. Biz, yüksek teknolojiye dayalı, emtialaşmış ürünleri üretmeye başladık diyor, ama şu anda geldiğimiz noktada bu işi dünyada en iyi Çin yapacaktır diyor. Üretimin yüzde 80'i, aklınıza ne geliyorsa, dünyadaki her şeyin üretiminin yüzde 80'i Çin'e kayacaktır, biz mukayeseli avantajlarımızı kaybettik, dolayısıyla bizim yüksek teknolojiye dayalı ürünleri üretin şirketlerimizin tamamı Çin'e gidiyor, Çin'de yapacaklar bu işi. Peki şimdi düşünüyorsunuz, biz ne yapacağız? Bütün bunların, ülkenin sosyoekonomik politikaları çerçevesinde ele alınıp siyasi irade tarafından desteklenip onlar tarafından uygulanan politikalar hâline gelmesi lazım. Ama gelin görün ki, bizde dünyevi işlerden çok uhrevi işlerle iştigal daha makbul bir meşgale alanı olarak ortaya çıkmış durumda.

Son olarak şunu söyleyeceğim; Dünya Bankası'ndan hâlâ şey çıkmamış bildiğim kadarıyla, kredi. Bunların seçtikleri birtakım ülkeler var. Değişik ülkelerin bu dört unsur bakımından altyapılarını inceleyip bilgi ekonomisi raporu hazırlanıyor. Türkiye de bu ülkelerden bir tanesi. Eğer bu heyet geldiği takdirde 26-27 Nisan'da İsviçre'de iki gün bütün rektör arkadaşlarımızla birlikte iki gün boyunca bu heyetle birlikte olunacak. Bu Finlandiya'daki toplantıda ilk rapor çıkmıştı Litvanya hakkında. Litvanya'nın eski başbakanı bu çalışmayı başlatan, destekleyen, facit bir İngilizceyle Litvanya'nın bunu nasıl bir politika hâline getirdiğini anlattı. Ben bunları yaptım ama seçimi kazanamadım dedi, feda olsun filan deyip geçti.

Sözlerimi şöyle bitireyim, bu çok önemli ama küçük bir altyapıdır. Türkiye çok ciddi bir şekilde fakirleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aklını başına toplayıp bugüne kadar bu işleri gerçekleştiren kurumların, üniversitelerimizin başta, TÜBİTAK'ın, bunların gerçekten reel ekonomiyle, ülkenin makro ekonomik politikalarıyla uyumlu hâle getirmek suretiyle bir atılım yapmak zorunda. Eğer üretimdeki mukayeseli avantajlarımız büyük ölçüde kaybolmuştur, devam ederse, birtakım saplantılara takılırsa, bugün en ciddi saplantılardan bir tanesi İngilizce bilinmeyen bir yerde, yaygın İngilizce bilmeyen iş gücünün olduğu yerde yüksek teknolojinin olması mümkündür. Milli düşüncelerimizi, duygularımızı kaybetmiş değiliz. Onun için bu üniversite çok büyük örnek olmuştur atılımlara. Dediğim gibi, bu işlerin burada olmuş olması, bütün yüksek teknoloji ürünlerinde olduğu gibi, bir tesadüftür. On yıldan bu yana, belki Internetin kısmi desteği sayesinde bugün Türkiye'de bu işleri başlatabilecek birçok oluşum oluşmuştur üniversitemizde.

Hayırlı olsun diyorum. O günlerden bu işi buraya getiren arkadaşlarımızın hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Ama bunun çok önemli, fakat çok küçük bir adım olduğunun unutulmamasını temenni ediyorum ve bütün bunların üretimle, halkımızın mutluluk ve refahıyla, cebine giren parayla ilişkilendirilmesinin şart olduğunu, buna dayalı oluşturulmayan politikaların, dediğim gibi, insanlarla kaim olacağını bir kez daha dile getirmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

SUNUCU- Sayın konuşmacılarımıza ve değerli misafirlerimize katılımcılarından dolayı teşekkür ediyoruz.

Şimdi de konuklarımızı, Internetin onuncu yılını doğumgünü pastasıyla kutlamaya davet ediyorum.

Programımızın ikinci bölümü Kültür Kongre Merkezi A Salonunda devam edecektir. Şimdi doğum günü pastamızı kesmek üzere rektör vekilimiz Sayın Profesör Doktor Ahmet Acar'ı davet ediyorum.


Panel Metni

ETHEM DERMAN (OTURUM BAŞKANI)- ...şu da olsa, bu da olsa hem eleman gücüne bağlı, hem de idareciye bağlı. Ankara üniversitesinde böyle bir ekip olmadığı için akıllarına bile Interneti getirmek olamazdı zaten. Ancak böyle bir şey ODTÜ'deki ekibin aklına gelebilir ve o şekilde olmuş bunlar doğal süreçte. Ama biz gene de kıskanırız ODTÜ'yü. Hep deriz ki TÜBİTAK'ın tüm parası ODTÜ'ye gidiyor, bize hiç proje vermiyor deriz.

Şu andaki Başkan çıktı, ben ve Kemal getirdik dedi, arkasından başkaları da çıktı ben de getirdim dedi. Teknoloji geldiği zaman herkes ben getirdim diye ortaya çıkıyor. Bu da güzel bir şey aslında. Ama ben şuna inanıyorum ki, hepsinin payı ayrı. Parayı veren, proje kullanan, şunu yapan, bunu yapan, bunların hepsinin payı ayrı ama bütün iş teknik ekipte biter. Yani, birçok parayı harcarsınız, bir projeyi gerçekleştirmek için aradan iki-üç sene geçer ve bir bakarsınız ki proje gerçekleşmemiş. Ama tüm para yok olmuş. Kamudaki ihaleler de öyle mesela, milyon dolarlar...

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Tüm ihaleler değil.

OTURUM BAŞKANI- Pardon, yüzde 95'i. Sözü size veriyorum. O zaman sizden başlayalım. İtiraz edenden başlarız.

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Daha önce ODTÜ Mezunlar Derneği'nde de, Bilgi İşlem İhaleleri Hayaller, Düş Kırıklıkları falan başlıklı bir toplantı olmuştu. Orada da itiraz etmiştim. Daha sonra TBD'de de yazdım. Genelleme maalesef kötü bir alışkanlık. Genelleme yapınca kastettiğiniz kurum veya kuruluşlar veya kişiler üstlerine alınmıyor, ama kastetmediğiniz bazıları alıyor. O nedenle genellemeye itiraz ediyorum.

Şimdi konu Internet olduğu için, işin o tarafına çok fazla girmeyeyim isterseniz.

OTURUM BAŞKANI- Evet, Attila'dan başlayalım.

Attila sen orada 10 tane slaytla 5 dakika konuştun. Bu işin tarihi o slaytlar. Yani Kürşat da aynı şeyi söyledi, ama o slaytta sığmayacak kadar anınız vardır herhalde. Mesela ben şeyi hatırlamıyorum; senin o sırada Bilgi İşlem Dairesi Başkanı olduğunu zannediyordum.

ATTİLA ÖZGİT- Yardımcısıydım.

OTURUM BAŞKANI- Ömer Hoca o zaman Bilgi İşlem Daire Başkanıydı.

Şimdi bazı Bilgi İşlem Daire Başkanları vardır benim gibi, Bilgi İşlem Daire Başkanıdır ama hiçbir halt etmez. Aşağıdaki teknik eleman her şeyi alır götürür. Burada da öyle mi bilmiyorum. Benim orada öyle oldu.

ATTİLA ÖZGİT- Yok. Ömer Hoca çok özverili bir insandı. Gerçi mesleği makine mühendisidir. Çok özverili ve teknolojiye çok önem veren biriydi, dolayısıyla ufkumuzu açtı.

İlginç olarak ne anlatabilirim? En ilginci tabii ki Türk Telekom'dur, Türk Telekom'la ilgili önemli anı Nedret Süzmen'in yaptığı "...kestirim"di. Biz Kürşat ile beraberdik galiba, işte paranın ucu gözükünce TÜBİTAK'tan, gidelim Amerika'ya hatlar ne kadardır, Avrupa'ya hatlar ne kadardır öğrenelim dedik. Artık ciddi paralar kasadaydı, önce gittik. Uluslararası Dairesini hallettik. Nedret Beye gittik, Nedret Bey bağlantı nasıl olacak dedik, dedi ki, "9 aydan önce olmaz biz Reuters'i bile 9 ayda bağladık" dedi. İletişimdeki ilk cümle işin sonunda doğru çıktı ve biz ilk başvurudan yaklaşık 9 ay sonra bağlandık.

OTURUM BAŞKANI- 64 K'lık bir bağlantı 9 ayda gerçekleştiriyordu Telekom, uçlarına birer cihaz koymak.

ATTİLA ÖZGİT- Uluslararası bağlantılar doğası gereği biraz vakit alıyor. Yani iki tarafın anlaşması, yarım devre denilen belli noktaya kadar karasal hatsa bir yerde anlaşıyorlar, birkaç noktadan geçiyor, bütün oraların koordinasyonu belli bir zaman alan konu ama ne olursa olsun 90'lı yılların başında bile 9 ay sarkması...

OTURUM BAŞKANI- ...15 günde bağlattı Ankara Üniversitesi aynı hattı o zaman.

ATTİLA ÖZGİT- Ama yerel hatlarla, uluslararası hatlar farklıdır. En iyi koşullarda bile bugün uluslararası hat nereden bakarsanız, yazışmalar, koordinasyon derken bir aydan önce pek mümkün olmayabilir.

SERHAT ÇAKIR- ...biz 10 günde bağlarız.

OTURUM BAŞKANI- O zaman da öyle miydi acaba?

SERHAT ÇAKIR- Türk Telekom'un bazı firmalarla yaptığı anlaşmalar vardı. Gelir paylaşımı...Evet, gelir paylaşımı.

DİCLE EROĞUL- Bütün bu işleri aboneyle gerçekleştiren Türk Telekom'du, aboneyle muhatap olup işlemleri gerçekleştiren, şimdi artık lisansla...

OTURUM BAŞKANI- Peki, anılar konusunda başka anlatacak bir şeyiniz var mı? Yoksa değerlendirmeye geçelim mi? TÜBİTAK'a o zamanlar başvurularda ODTÜ'den şikayeti olan var mıydı, ODTÜ bizi bağlamıyor falan diye?

SERHAT ÇAKIR- Esasında anlatacak çok şey var...

OTURUM BAŞKANI- Serhat da ODTÜ'lü olduğu için açık vermez aslında.

SERHAT ÇAKIR- Aslına bakarsanız işin enteresanı o grubun tamamı ODTÜ'lüydü. TÜBİTAK tarafı da ODTÜ'lüydü. Ben Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Öğretim Üyesiydim o zaman. Belli bir izinle oradaydım. Esasında ODTÜ şovenizmi yapmak istemiyorum, ama bu olay gerçekten o grubun içinde gelişti. Anı çok...

OTURUM BAŞKANI- TÜBİTAK'lı oluyorsunuz, ODTÜ'lülüğünüz geri kalıyor gibi geliyor bana...

SERHAT ÇAKIR- Ben kendi hesabıma konuşabilirim tabii, ben kendimi her zaman ODTÜ'lü hissediyorum, TÜBİTAK benim ek işim. O tür bir ayrım doğal; Türkiye'de iki kurumu bir araya getirip ...küçük bir proje, ama yaptığı iş açısından bakınca büyük bir proje. Daha sonradan da çıkan sonuçları görünce de kurumlar arasındaki ufak tefek şeyler olması bence doğal, oldu da. Sonuçta ODTÜ bizi bağlamıyor, ODTÜ bağlamıyor diye bir şey yok, dışarı yönelik çalışıyordu sistem. TÜBİTAK'a başvuruluyordu, başvuru kabul edildikten ... parasal tarafını TÜBİTAK yürütüyordu. Tesadüfen ben o zaman, ben aslında Bilgisayar Mühendisi değilim, Fizikçiyim. Fizikçiler hep böyle bir şekilde karışıyorlar. İdarecilik yaptığım dönemde Internet bağlantıları ...fakat o hale geldik ki bir süre sonra ben yarım günümü gelen yazılara imza atmakla geçiriyordum, gelen başvuruları...

Anı çok, hangisini anlatayım bilmiyorum ama bir tanesini anlatayım; Dışişleri Bakanlığından bir yazı geldi. TÜBİTAK Başkanlığına, işte Atina'da bilmen nerede faaliyet gösterin bir web sayfası Türkiye aleyhinde propaganda yapıyor gibi bir yazıydı. Ve bunun önlenmesi isteniyordu, böyle bir yayını yasaklamanın mümkün olmadığını anlatamadık. Internet demokratik bir uygulama, önünü kesmek mümkün değil, bu şeyi yasaklamak mümkün değil, herkesin içinde olduğu bir ortam. O tarihe kadar bunu anlatamadık, bu yazıya da cevap vermek gerekiyordu ben bir şeyler yazdım. Böyle bir anım var.

OTURUM BAŞKANI- Şimdi onlar daha da çok çoğaldı. Yasaklamaktan iş çıkmıyor. 90'ın Nisanında demek ilk bağlantı...

ATTİLA ÖZGİT - Onu bir açıklayalım, yanlış anlaşılmasın. Şimdi parayı bulup bağlantı için bekleme durumuna geçince, yerel olarak interneti kurmuşuz ODTÜ'de yerel ağ üzerinde çalışıyor, Bilkent'te yerel ağ üzerinde çalışıyor ve biz Bilkentle aramızdaki hattı IP'ye çevirdik ve Bilkent ile aramızda IP konuşmaya başladık. Hatta birtakım üniversitelerle IBM'in eski teknolojisi üzerinden de IP üzerinden konuşmaya başladık. Bağlantıyı bekliyoruz, elde de işte kaynak var bağlanmış, bu arada TÜRPAK denilen X25 paket anahtarlama teknoloji var, o teknolojiyle dünyanın her tarafına erişilebiliyor. Bu kurulmuş ve tamamlanmış uluslararası çalışan network, "hele paranın bir kısmını, hepsini harcamayalım ama bir kısmını harcayıp hiç değilse deneysel bir bağlantı yapalım" dedik. Bu deneysel bağlantıyı da X25 üzerinden ... o yüksek enerji fiziğiyle ... denilen bir Hollanda'da merkez var. Oraya tanımlamaları yaptılar ve X25 üzerinden çalışmaya başladık. X25 üzerinden her geçirdiğimiz paket, gelen giden şeyler fiyatlandırılıyor. Türkiye içinde bu pakete 1 lira öderken, yurtdışına giden pakete 12 lira falan ödüyorduk, pahalı bir sistemdi ve pahalı olduğu için de tabii ki dışarıya açmadık. Hatta ODTÜ'nün içine bile açmıyorduk, sadece bilgi işlemde sınırlı insan bunu kullanmaya başladı. Network teknik destek grubu, bilgi becerilerini artırsınlar, uluslararası kaynaklara erişsinler diye, o Ekim ayı içinde çalıştırıldı. Çalıştırdıktan sonra da "madem çalıştı hadi bir açılış yapalım" dendi ve açılışı 23 Ekim, bugün Mahmut Hocanın söylediği 23 Ekim 1992'dır. Sınırlı, bilgi işlem dairesindeki ayrıcalıklı personelin kullandığı uluslararası Internet dönemidir. Sonra arkasından ... hattı bağlandı ... 12 Nisan ... muhtemelen ... bağlantısı 11 Nisan, 10 Nisan gibi bir şeydi, iki-üç gün öncedir. Bunu böyle açıklayayım.

İkincisi, seremoni konuşmalarda polemik yapılmıyor. Teamül ve saygı gereği, ama bazı şeyler tarihe yanlış yazılmasın diye ben de bir şeyi düzelteyim. Bunlar kayıtlara geçiyor değil mi, Mahmut Hocanın sonradan cevap verme hakkı olur değil mi? Mahmut Hocanın söylediğinden şey gibi bir şey çıkarttım, bana 130 bin dolar dediler, ben de 130 bin dolar verdim. Daha fazlasını isteselerdi daha fazlasını alırlardı gibi bir anlam çıkarttım, yanlışsa özür diliyorum kendisinden ama bu anlam doğruysa o olay doğru değil; çünkü DPT'den alınan o paralar ilgili bütün projelere aktarılmış ve sonunda Tuğrul ile ben gittiğimizde bize 130 bin dolar karşılığında TL'nin kaldığını ve bunun da bütün projelerin arkasından artan paralardan toplayarak verdiğini söylemişti. Dolayısıyla tabii ki bizim 130 bin değil, 530 bin dolar gibi bir paramız olsaydı daha iyi bir interneti kurardık diye düşünüyorum, bu da bir gerçek yani.

OTURUM BAŞKANI- Şeyi soracağım, bu 12 Nisandan sonra öğrencilere bu "dial-up" servisini açtınız, hemen arkasından mı oldu, belli bir zaman sonra mıydı?

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Çok geçmedi, yanlış hatırlamıyorsam Sonbahar gibiydi; çünkü benim yurtdışına bir Internet toplantısına gidişim olmuştu. Orada MSF.. topladım, ticari ... alıp topladım, biz bunu ticari olarak ... Ondan sonra oradan döndükten sonra Ağustos, Eylül o sıralarda nasıl yapılacak, dial-up bağlantıları nasıl olacak vesaire, birkaç arayla...

OTURUM BAŞKANI- Biz Macintosh Kullanıcılar Derneğini o zaman kurmuştuk. Bu Macintosh'cular çok meraklıydı Internete falan, çok free yazılımlar kullanırdık, PC'ciler kullanmazdık o zaman, biz çok severdik o zaman küçük yazılımlar da çok hoşumuza giderdi. Dernekten, evden bağlanırdık... Hiç unutmam, modemi getirdik bölümdeki tüm arkadaşlar büyük bir heyecanla Internete girdiler, tabii o zaman "Links"i kullanıyorduk, "reset" falan gelmesin hızlı olsun diye. Hepimize çok hoşuna gitti büyük bir heyecanla, telefon parasını da TÜBİTAK ödüyordu projede, ona göre projeyi hazırlamıştık. Sürekli bağlı kalıyorduk, iki gün kaldık; üçüncü gün bir yağmur, bir yıldırım, bizim gitti ... Peki anılar faslını bitirelim mi? Mehmet Beyden başlayalım ondan sonra sizle devam edelim.

MEHMET ÇELEBİLER- Ben hem Türkiye'deki, hem yurtdışındaki anılardan bahsedeceğim. Çünkü sanırım bazı şeyleri karşılaştırıp, ümidim bu konuşmadan sonra da ilerisi için bir şey çıkarmak. Yoksa geçmişte yaşamamıza imkan yok, ileriye bakmamız lazım. Şimdi ODTÜ, TÜBİTAK, falan burada Internet ilk başladığı zaman hakikaten bu üniversite Avrupa'ya göre çok ilerideydi; çünkü o zamanlar Paris'ten yeni dönmüştüm, oradaki çalışmadan, oradaki durumu biliyordum. Fransa'da hâlâ "minitel" kullanıyorlardı ve Internetin gelmesi de uzun bir süreye bırakılmıştı. Allah'tan serbestleşme oldu da Fransa'da " Fransa Telekom"un tekeli kalktı da Iinternet geldi. "Mini-Tel" biliyor musunuz bilmiyorum, hatırlar mısınız? Çok basit 2.4 KB ile çalışan belirli bir merkezden bilgi almaya yarayan bir sistemdi. Her ne kadar o zaman Türkiye'de de ... rehberi koydularsa da "Mini-Tel"e ... yine de fazla çalışacak bir şey değildi.

Bu arada hakikaten ODTÜ'nün yaptığı çok ileri bir hareket, ondan sonra bu altyapının hazırlanmasında da, sabahki toplantıda Süha Beyin söylediği gibi Tur-Net işi ortaya çıktı, o iş ortaya çıkmasıydı bugün zannediyorum Türkiye'de Internet çok daha yaygın olacaktı, halk çok daha rahat erişecekti. Size bazı figürler vereceğim bunlar çünkü yurtdışında oldu. Hiçbir şey olmayan Fransa'da bugün korkunç bir Internet bağlantısı var, öteki Kuzey ülkelerine göre az olsa bile. Bu arada neler oldu? Amerika'da bağlantı yapılan şebeke NSF şebekesi 3 milyon dolara satıldı, fazla bir şey değil, kim aldı biliyor musunuz, EENET. EENET bütün dünyaya yayıldı MSI tarafından satın alındı, MSI ... tarafından satın alındı, bunlar birleştiler "America Online" küçük bir şirketti, "America Online" altyapısını aldılar, "Compuser" ile birleştirdiler, "America Online" "...Burner" CNN'i satın aldı, korkunç büyüdü, büyük gelirler çıktı, büyük vergiler verildi, çok zengin oldu. Şimdi zor duruma düştüler MSI iflas etti, "American Online" hisseleri düştü, biz de sizin orada oturduğunuz gibi oturup bunları dışarıdan seyrettik.

Çıka çıka bunlara karşı bir tek "İksir" çıktı, 85 milyon dolar zarar edip kapandı. Ama öteki tarafta alınan para bütün dünyada bu hisselere yatırılmış paraydı ve orada kaldı. İmalatçıya gitti, oradaki halka gitti, bütün hisse senetlerine gitti, o para yok olmadı. Burada "İksir"in harcadığı para büyük ihtimalle cihazlara gitti, yine oraya gitti. Bunun sonucunda ne oldu? Türkiye'de hala bugün Internete erişmek için millet çabalıyor. Bazı "dial-up"çılar kapatmak zorunda kalıyor; çünkü gelir düştü. Ama bunun sonucunda biz geri kaldık.

Bu aynı Tur-Net'in çıktığı yıllarda, yani Internetin başladığı yıllarda "...International" diye bir firma benim yanıma geldi Satko'ya, "sizinle ortak bir iş yapalım" dediler. Amaçları aslında ortaklık değil bize mal satmak istiyormuş ve bizimle bir anlaşma yapalım dediler ve anlaşma içinde anlaşma metni getirdiler. Başka bir şirket için yapılmış, üzeri silinmiş, üzerine Satko yazacağız, bazı yerlerde silmeyi unutmuşlar. İrlanda da bir şirket "ESA" diye, yapılan iş şu: Bir yer istasyonu kuruluyor, 512 KB ile bağlanıyor, Amerika'daki yer istasyonuna, buraya ... falan getiriliyor, Türkiye'de Internet hizmeti verilecek, X25 verilecek, belki ileride ... olacak "Alcatel" den alınmış aletler. Bütün bunların maliyeti de 1,5 milyon dolar. Ben Türkiye'ye yeni gelmişim, ümit ediyorum ki liberalleşme falan olacak, medeni bir ülkede yaşıyoruz. Tamam yapalım, anlaşmayı imzaladık bunlar geldi falan, PTT dedi ki, "yok kardeşim altyapıyı biz yapacağız"... uzun çalışmalar falan sonunda önemli değil sonunda bir şeyler çıktı ortaya. Ama biz yine olduğumuz yerde kıt kanaat geçinen bir şirket olarak varız. Aynı zamanda kurulan ESA üç sene evvel, 1,5 milyar dolara "British Telecom"a satıldı. Biz bu değeri yaratamadık ve yaratamamamızın sebebi de o zamanki PTT'dir, bugünkü Telekomdur. Bu değer sonunda ülkeye faydalı olacaktı, İrlanda'da 5 milyon nüfus var, Türkiye'de 65 milyon nüfus var. İrlanda'dan Amerika 12 Sente aranıyor, belki daha ucuza, Türkiye'den 68 Sent bugünün parasıyla. Türk Telekom ne ödüyor biliyor musunuz bunu Amerika'ya getirilmesi için Amerikan şirketlerine 2 Sent ödüyor, sizden 68 alırken. Türk Telekom Amerika'dan buraya gelen konuşmadan ne alıyor biliyor musunuz 12 Sent alıyor. Yani zengin bir Amerikalı Türkiye'yi ararken maliyeti 12 Sent olan bir şeyin üstüne bir fark koyarak alıyor, ama Türkiye'de 10-20 seviyesinde olmayan ben 68 Sent vermek zorundayım.

Türkiye'de Internete erişmek için telefon adı arandığı zaman şimdi fiyatlar yükseldi. Kiralık hatlara baktığınız zaman fiyatlar yükseldi. Yani çok iyi bir başlangıç, hakikaten ciddi özveriyle yapılmış başlangıç. Biraz evvelki konuşmada söylediği gibi kurumsallaşma olamadığı için, bazı şahısların özverisine bağlı kaldığı için, bazı kurumların her şey benim olsun kimsenin olmasın dediği için gereken yere gelemedik. Ama ümidim bundan sonra bir yerlere gidebiliriz. Çünkü hakikaten Avrupa ileri değildi. 1985'de ben ... Şefi olduğum zaman Paris ile Osaka arasında 2 KB'lik bir devre kurabilmek için iki ay harcadım, o kadar geriydi. Ama onlar şimdi nereye geldi?

OTURUM BAŞKANI- Evet buyurun.

DİCLE EROĞUL- Teşekkürler. Ben karışık olarak konuşacağım, ben başta ODTÜ'lü olarak değerlendireyim. Ama Interneti ODTÜ'de öğrenci iken değil, Telekom'da çalışırken tanıdım. Bizim mezun olduğumuz dönemde henüz Internet yoktu, tabii dünyada yoktu.

Buraya gelirken düşündüm 10 yıl kısa bir süre mi, uzun bir süre mi? İnsanlık tarihi açısından bakarsanız çok kısa bir süre, bir insanın ömrü açısından bakarsanız oldukça anlamlı bir süre, hele gençler açısından bakarsanız oldukça uzun bir süre. Teknoloji açısından bakarsanız çok çok uzun bir süre 10 yıl. Mesela şeyi karşılaştırıyorum, ben 1981'de girdim Türk Telekom'a, 84 yılında Türkiye'de sayısal santral yoktu, sayısal transmisyon cihazından birkaç tane vardı deneme amacıyla alınmış, montajını kendimiz yapıyorduk genel müdürlükte çalışan mühendisler olarak. Bırakın... koaksiyel kabloyu yeni sözleşmeye alabilmiştik. Data da kiralık hat Türk Hava Yollarının belki bir tane vardı, modem görmemiştik ilk "dial-up" modemi ...

...94 yılında Türkiye uydu dahil, GSM cep telefonları dahil, 10 yıllık bir sürede dünyayla aynı anda teknolojiyi yakalamıştık 94 yılında. Biz zaten 84 yılında ve 80'lerin ikinci yarısında telefon beklerdiniz aylarca telefon bağlanması için yada bir yurtdışı telefon şebekesinden aranmak için bayağı uğraşırdınız, yazdırırdınız, hatta şehirlerarası içinde.

OTURUM BAŞKANI- ... saat beklemiştim.

DİCLE EROĞUL- Şimdi bu o 84-94 dönemini düşünüyorum, bir de 93-2003 aynı ilerlemeyi burada göremiyorum tabii ki Internet, yani belki bir açıdan bir perspektifle bakarsanız 64'lük bir yurtdışı çıkışından 93 Nisanındaki, bugün sadece Türk Telekom'un yurtdışı çıkışı 1.1 GB, neredeyse 17 küsur katı, ki tabii diğer servis sağlayıcılar için 79 tane kurumdan genel izin alınmış servis sağlayıcı var şu anda,

ATTİLA ÖZGİT- Host sayısı bugün Türkiye'de 40 bin, pardon domain 40 bin...

DİCLE EROĞUL- Şeyler açısından, rakamlar açısından bakarsanız, bant genişliği, kullanıcı sayısına bakarsanız o yıl bayağı anlamlı bir gelişme kaydedilmiş gibi. Ama dediğim gibi daha önceki 80-90 arasını karşılaştırınca o kadar büyük bir gelişme kaydedilmediğini düşünüyorum. Niye öyle düşünüyorum? Çünkü 90'lardan önce, yani 80'lerin ilk yarısının bir kısmında, 90'ların ilk yarısının bir kısmında, Telekom'da teknolojiyi yönlendirmeli bir pazar vardı, yani teknolojilere de kim sahip oluyordu, genelde "...operatör" dediğimiz o ülkelerin tekel olan telekom idareleri teknolojiyi satın alırdı, kurardı, işletirdi ve pazarı teknoloji yönlendirirdi. Ama 90'ların ilk yarısının sonlarına doğru başlayarak pazarı teknoloji değil, pazarı kendisi itici güçleri, servisler, kullanıcı talepleri yönlendirmeye başladı ve artık teknolojinin de önemi kalmadı, teknoloji çok ucuzladı.

Demin onu diyoruz, yurtdışı bağlantılar problemdi, şimdi değil. Türk Telekom'un mevzuatından kaynaklı yine problemler olabilir, ama teknik olarak problem değil. Fiber çok ucuzladı, Okyanus altı, denizaltı kablolar döşendi, uydu, bilmiyorum uydu sayılarını Mehmet Bey daha iyi bilir 90'lı yılların başındaki uydu sayılarıyla ilgili, 2000'li yıllardaki uydu sayılarını. Teknoloji gelişti, olanaklar çoğaldı ve ucuzladı, artık teknoloji problem değil. Peki problem ne düşündük? Problem artık pazarın gelişmesiyle kullanıcı itiyor, gelişmesinin önündeki engellerde regülasyon, düzenleme, gerçek rekabeti sağlama, bunların oluşması, artık teknoloji değil.

Burada geç kaldık. Mesela ben Telekom'daki anılarıma geçersem, ilk ODTÜ'den Attila Beyler kiralamak için uğraşıyorlar, problemler var telefonda karşılıklı konuşuyoruz, o zamanda IBM'in hattı var, bizim hukukçular diyorlar ki, "kiralık kanal, uluslararası kanallardan sadece ses geçirilebilir, kesin bunu" kestik de nitekim.

ATTİLA ÖZGİT- Veri geçemez sadece ses geçer.

DİCLE EROĞUL- Kestik, ama ODTÜ'ye göz yumuyorduk tabii ki. Sonuçta kimse bizi suçlayamayacağı için, çünkü orada devlet memuru zihniyeti ayrı bir şeydir. Suçlanırsınız da, mahkemeye de gidersiniz, gittikte nitekim sanık olarak ipe sapa gelmez nedenlerle. Yani, kesin diyorsa biri kesmeden de anlatamazsınız. O yüzden ODTÜ'ye ama anlatabiliyorsunuz, ne de olsa devlette eğitim kurumu diye.

Daha sonra Internet, biz zaten ODTÜ üzerinden, sağolsun Attila Beylerde bize kullanıcı kimliği vermişti kullanıyoruz. Yönetim, zaten dataya bile o zamanlar yönetim çok yabancıydı, bütün genel müdürlük yönetimi bir derece önem veriyordu, bölgelerde zaten hiç vermiyorlar, yer bile vermiyorlardı sistemleri kurmamız için. Ama Internete daha genel müdürlük ... ODTÜ'de 93'te kurulduğunda, yönetime anlatmaya çalışıyorduk. Onlarda bu iş bizim işimiz, yani hatları keselim, yasaklayalım, biz kuralım diyorlar. Ama gelir paylaşımı yöntemiyle kuralım dediler. Hukukçular zaten demin dediğim gibi kesin ifadelerle olmaz diyorlar, bu iş Telekom'un işi diyorlar, çok uzun süreçler geçti.

Hatta yıllar sonra, 97-98 yılında bir hukukçumuz Telekom'dan yeni genel müdür yardımcısıyla konuşuyor, odaya girdiğimde bir uydu servisinden bahsediyorlar, yeni genel müdür yardımcısı da o uydu servisine izin vermemiz lazım aynen Internet servis sağlayıcılığı gibi bir prosedür bu dedi, yok dedi hukukçu arkadaşımız o Internet servis sağlayıcılığı sadece telefon değilmiş dedi, ona izin verdik ama o telefon değilmiş dedi, bunun üzerine yeni genel müdür yardımcısı kim söyledi bunu sana dedi, Dicle Hanım dedi.

O sırada "converces" dediğimiz birleşim, tam ifadesini vermediği için bazen İngilizce'yi kullanıyorum, birleşim diyorum, ondan yararlandım; çünkü bir diğer önemli şey de 90'lı yılların ilk yarısından başlayarak Telekom, bilişim ve eğlence dünyası dediğimiz televizyon dünyasının birleşimi. Ben ondan çok yararlandım, Internet sadece telefon değildir, bilişimdir. Dolayısıyla bizim tekel meşhur cümlemiz buraya geçerli değil diye ondan yararlandım.

Daha sonra Mehmet Beyin bahsettiği Tur-Net deneyimimiz oldu, 96 yılının yaz sonu veya Eylül'de servise girdi. İki tane 512 KB'lık bir yurtdışı hatlarıyla devreye girdi ve tabii çok kısa zamanda yurtdışı hatları "saturasyon"a uğruyordu, 2 MB'lık bir bağlantı yapıyorduk çeşitli sıkıntılar oluyordu, anında, bağlandığı anda grafiklere bakıyorduk "saturasyon" var. Tur-Net 99 yılının Ağustosuna kadar devrede kaldı, ... sayısı sanıyorum 8 MB, 10MB'e kadar çıktı, yani beş-altı tane 2 MB'lık yurtdışı bağlantısı yapılmıştı 99 Ağustos ayına kadar. Daha sonra Tur-Net devreye girdiğinde 45 MB'lık, 34 MB'lık bağlantılar yapıldı. İşte demin dediğim gibi, bu nokta 1 GB'e ulaştı. Ve yine TT-NET'le de 34 MB'i bağladığınız anda da "saturasyon"a girdi devreler ve ancak şimdi yurtdışı hatları, tabii diğer servis sağlayıcılarının kendi çıkışlarının olması ... şu anda TT-NET'in yurtdışı doluluk oranı yüzde 70-80'lerde. Ben anılarımı...

OTURUM BAŞKANI- Tüm tarihi anlatacaksınız Dicle neredeyse, bu tarihleri ve bilgileri vermek zorundayız bugünü yorumlarken. Bu hatlar doluyor, yeni yurtdışı hat bağlıyoruz, hemen "sature" oluyor kavramı çok ilginç geldi, onunla ilgili bir anım var. O zaman ben Danışma Kurulunda çalışıyoruz, her yeni hat bağlandığında "sature" oluyor, bir hocamız vardı danışma kurulunda, "yeter, bir daha hat almayalım paramız da yok zaten öğrenciler ne kullanırsa kullansın, her şey sature olmuş paramızı oraya harcamayalım" dedi.

ATTİLA ÖZGİT- Bir de şey örneği vardır, niye hat alıp duruyoruz biz aldıkça bunlar kullanıyorlar deniyordu.

OTURUM BAŞKANI- Aslında nereden nereye geldiğimizin tipik örneklerini görüyoruz, bunları bilmemizde ve kaydetmemizde büyük yarar var. Ben şeyi bir konuyu açmak istiyorum, bu Internet Haftası iki haftadır kutlanıyor. Internet Haftası o ... sayfasına baktığınız zaman hangi ilde ne tür etkinlik olduğunu görürsünüz. 12 Nisan Cumartesi TÜBİTAK'ta bir panel yaparak, doğum günümüzü kutladık, kokteyl verdik, ben her zamanki gibi pek insan gelmez diyerek sayıyı azalta azalta 150 kişilik bir kokteyl hazırladık o gün, 35 kişi vardı kokteylde.

Büyük kentlerde bu Internet konusuna bir doymuşluk görüyorsunuz, ama bizim Internet sayfasına baktığınız zaman Anadolu'da müthiş bir iştah var. Yani Internete girmek isteyen, Internetle ilgili etkinlik yapmak isteyen, Interneti bir çıkış kapısı olarak gören insanlar Anadolulu gibi geliyor bana. Her ne kadar gelişmiş kentlerimiz bu işe daha meyilli olmasını beklerken, mesela Türkiye'nin batı tarafındaki illerde öyle bir etkinlik falan yok, bir anlamda herhalde oralar doymuş diyoruz. Ama doymadı, Türkiye'de şu anda 4-5 milyon kullanıcı var deniliyor, rakamların hiçbiri doğru değil, 4-5 iyi bir rakam, bana kalırsa 3 milyonu geçmez kullanıcı sayısı.

Ve bugün yine teamül ve saygı gereği, Kürşat Bey bir grafik gösterdi ... var dedi. Herhangi bir ülkedeki Internetin gelişim evresine baktığımız zaman 413 ülkenin Internetteki gelişim grafiğine bakarsak herhalde bizim ülke 413'ncü olur. Hiç gelişmemiş bir Internetimiz var ve ben bu grafikten bunu anlıyorum, bu benim görüşüm tabii. Yavaş yavaş böyle bir çıkış var, çıksam mı, çıkmasam mı der gibi bir hali var ve bunun tek sorumlusu olarak o kadar kesinleşti ki Telekom'u görüyoruz. Yani bu tekel olmanın verdiği şey sonucu, bir Telekom, ikincisi de devletin kendisi. Yani, devlet bu teknolojiye önem verip insanların Internete erişimini mümkün olduğu kadar ucuz hale getiremediği için, bu konuda tedbir alamadığı için bugün bana göre internetimiz çok kötü, Kürşat laf attığım için sana söz veriyorum.

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Teşekkür ediyorum. Yalnız orada gördüğünüz rakamlar sadece ODTÜ'de tutulan kayıtlar. Dolayısıyla bir o kadar da, belki de daha fazla bağlı olan kurum var. Mesela, o rakam hepsini göstermiyor, belki yüzde 50'sini gösteriyor. Ben o açıdan sizinle de konuştuk, bardağın dolu tarafına bakmayı tercih ediyorum; çünkü etrafımızda nereye baksak her tarafta olumsuzluk olumsuzluk var, bu olumlu bir şey gibi görüyorum. Ve aylık bazda aslında bakacak olursanız ODTÜ'ye bağlı olan yada ODTÜ'ten ayrı tutulan kurumlar olarak aylık yüzde 6-5 o civarlarda devam ediyor. Kimi zaman yüzde 2'lere, yüzde 3'lere düşmüş oluyor, ama genelde aylık artış hızı yüzde 6, yüzde 5 o civarlarda. Bence o kadar kötü değil, bu ekonomik durumda, bu mali durumda oldukça rezebl bir rakam.
Oradan da Internete katkısı olanlar konusunda birilerinin isimlerini anmadan geçemeyeceğim aslında. Bugünkü toplantıya, bu panele kendisini de çağırmıştık ama ne yazık ki gelemedi, Internetin yaygınlaştırılmasına katkısı olan kişilerden bir tanesi de aslında Müjde Ar'dır, bilmiyorum içinizde bilenler var mı? Yasalar ...

OTURUM BAŞKANI- Neydi o filmin adı "Aşkı Memnu" biz filmden dolayı hatırlıyoruz.

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Şimdi şöyle: Biz ilk zamanlarda dediğim gibi tanıtımlar yaparız, toplantılar yaparız, insanlar bağlansınlar diye basınla konuşuruz. Sinevizyonda da görmüşsünüzdür, basındaki haberler bile minicik gazetelerin köşesinde falan çıkıyordu, işte Internete bağlandık, küçük bir punto, görmek mümkün değil. Ama ondan sonra biz bu "dial-up" başvuruları almaya başladık insanlardan, günde beş-altı kişi başvuruyor. Sonra birgün telefonlar durmaz oldu, bizim telefonlar sürekli çalıyor arkadaşlar yetişemiyorlar, birini açıyorlar cevaplıyorlar, telefonunu alıyorlar "tamam biz size faksı çekeceğiz" diyorlar. Sonunda sorduk ne oldu diye, bir haber çıkmış "Müjde Ar Internet kullanıcısı" onun altında da telefon numaraları, şu numaralardan Türkiye'de ODTÜ üzerinden bağlanabilirsiniz diye bizim ofisin numarasını vermişler. Böyle bir ciddi katkısı oldu Müjde Ar'ın.

OTURUM BAŞKANI- Hep Internet Konferansına açılış konuşmasını yapmak üzere Müjde Ar'ı çağırmak istiyoruz, ama bir türlü gelmiyor. Hem o zamanki havayı yaşamak için, hem de biraz daha reklam yapabilir miyiz diye ama, bir türlü fırsat olmuyor.

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- Toplantılarımızdan bir tanesine gelmiş aslında ilk zamanlarda yaptığımız toplantılara, kendisi ilgiliydi. Bugün de gelse onu da dinlemek hoş olurdu diye düşünüyorum. Madem laf anılardan açıldı, ben Dicle Hanımın bahsettiği konuyla ilgili bir anımızı burada dile getirmekte fayda var, artık zaman da geçti nasıl olsa bu bizim biraz sırrımızdı devlet kurumunun. Interneti biz herkese açmaya karar verdik, dedik ticari, devlet vesaire kısıtlı olmasın, ama şimdi bir problemimiz var, üçüncü parti trafik geçirilemiyor, geçirsek kesecekler bizi, ne yapalım ne yapalım o zaman devletin kritik noktalarını belirleyelim, nerelerdir, işte Dışişleri Bakanlığı, DPT, Başbakanlık, oralara gidelim onları bağlayalım, bizi keserlerse onları da keserler. Böylece buna cesaret edemezler, artı Türk Telekom'dan kim isterse söz hakkı onlara da verelim, uluslar arası devre hakkı ... en çok kullananlardandı. Böyle bir strateji ile gittik, kesmediler.

Son bir anı, biraz olumsuz tabii ki, biliyorsunuz her sene "Bilişim Kurultayı" yapılır Eylül ayında, orada en alt konulardan bir tanesi Internettir. Her sisteme gidersiniz Internet orada "kiosk"lar vardır internete bağlı. Şimdi biz 93'te bağlandık, 94 senesiydi zannediyorum, onlara biz işte dedik ki, "biz Interneti getirdik, Bilişim Kurultayımızda da bu kiosklardan herkes ulaşabilsin, biz bağlantıyı buraya getirelim, bağlansınlar, insanlar Interneti tanısınlar falan" hık mık dediler. Ben gittim işte teknik yardım için ne tür programlar kurulur, Netscape 1 vardı o zamanlar onu götürdük arkadaşlar oraya koysunlar falan diye, olmadı. Ondan sonra ne istiyorsunuz, yok biz istemiyoruz bunu bizim kendi kuracağımız bir sistem var, Internet bağlantısı olmasın. Ondan sonraki senelerde Bilişim Kurultayının bir parçası oldu Internet, bu konuda bir değişim gözlemlenebiliyor.

OTURUM BAŞKANI- 95'te Mustafa Akgül'e "Internetçi Mustafa" derlerdi, yani Internet ayrı, bilişim ayrı olarak bakılırdı. Sayın Ahmet Sönmez sizin bize anlatacağınız neler var?

AHMET SÖNMEZ- Herkes mutfaktan bahsediyor, ben biraz yemek salonundan bahsetsem acaba nasıl olur.

OTURUM BAŞKANI- Lütfen.

AHMET SÖNMEZ- Şimdi buradaki hocalarımdan farklı olarak ben daha çok tabii, ben her ne kadar Bilgi Üniversitesinde öğretmenlik yapsamda, Internete karşı bir şeyim yok sadece kullanıcı düzeyinde iki tane Internet sitesi yaptım ve işletiyorum bugüne kadar, onları yaparken başımdan birtakım şeyler geçti. Madem böyle anı silsilesi yaşıyoruz, belki bunları paylaşmak ilginç olabilir.

Bunlardan bir tanesi, kişisel web sitemle ilgili ahmetsonmez.com, bu biraz kişisel web sitelerinden bence bahsetmekten fayda var diye düşünüyorum. Şimdi bu kişisel web sitesi hikayesi yurtdışında çok fazla yaygın olan, ama burada da yavaş yavaş biraz şekil bulmaya başlayan bir şey bence ve çok da olması gereken bir şeymiş gibi düşünüyorum. Ben üç yıl kadar önce ilk defa kurdum bu ahmetsonmez.com'u, aslında ticari bir site değil onu da belirtmek lazım. Yani "com" uzantısını taşıyor olması tamamıyla alışkanlığın bu com ile biten domainlerin daha kulağa hoş gelmesi yada alışkanlık olması, yoksa ticari bir site değil aslında. Ama sonra baktım ki bütün kişisel web isimleri hem com ile zaten alınageldi ve öyle gidiyor.

Şimdi bu kişisel web sitesinin, yani ahmetsonmez.com'un bana kattığı şeyler, bir açıdan ilginç oldu, onları da anlatmakta fayda var. Bu geçen üç yıl zarfında bu siteye yavaş yavaş bir şeyler ekleyerek kocaman bir CV haline geldi. Bir yere bir iş için CV'nizi göndermek yerine siz bir web adresi verir hale geldiniz günümüzde. İşte benim web adresim var oradan bakın gibi.

Bu zaman zarfında çok çok ilginç tepkiler de geldi. Siz böyle Internet gibi özgürlüklerin ve birtakım hesapların olmadığı bir ortamda bir tarla sahibi olduğunuz zaman bir yanda sizde birey olaraktan kamu malı haline gelmiş oluyorsunuz ve bir sürü taleple karşılaşıyorsunuz. Benim asıl mesleğim sinema ve televizyon, eğitim verdiğim dal da bu. Şimdi ahmetsonmez.com'da doğal olarak benimle ilgili geçmişte yapmış olduğum işler, yapmış olduğum film çalışmaları, televizyon programları vesaire böyle bir akıl danışma merkezi haline geldi şu anda. Hatta birkaç senaryo, işte üç-dört tane fikir sormak isteyen insan işte "Ahmet Bey şöyle bir senaryom var ne düşünüyorsunuz" veya "Elazığ'dan bir öğretim görevlisi radyo televizyon bölümü kurduk bize ne tür kitapları önerirsiniz" falan gibi. Bir yandan kişisel web sitesi kurmak gerçekten birey için faydalı bir şey ama, bir yandan da kendinizi kamulaştırma yolunda da ortaya koymuş oluyorsunuz.

OTURUM BAŞKANI- Rahatsız oldunuz mu böyle bir şeyden, insan bazen vermekten mutlu olur.

AHMET SÖNMEZ- Aslında çok ilginç bir şekilde rahatsızlık duymamanın yanında, sanki böyle bir bu kamulaşma belli bir tat da vermiyor değil. Yoksa ben ünlü mü oluyorum gibi birtakım düşüncelere insanın kapılmasına neden oluyordu gerçekten. Daha sonra işte tabii seneler geçince Internetin kullanımı şu anda daha da aktif bir hale geldi. İşin cazip yani birtakım iş teklifleri almaya başlıyorsunuz bu Internet sayesinde.

Bu kişisel web siteleri hakkında böyle bir yarar olduğunu söylemek istiyorum. Bunun dışında benim bir başka aslında daha uzun konuşabileceğim bir konu e-ticaret meselesi var. Burada hocalarımızın hiçbiri bundan bahsetmedi, belki o yüzden belki ben bir boşluğu kapatmış olayım; çünkü hep Internet altyapısını kurmak ve bunu insanlara ulaştırmaktan bahsetti, ama bunun hayatta karşılık bulduğu nokta tabii ki bu Internet işinden para kazanmak. Türkiye'de bu e-ticaret meselesinde çok ciddi sancılar çekilen bir ülke ne yazık ki, ben yaklaşık olaraktan tamamıyla bir hobi ve merak sonucu bu üç yıllık bir Internet işletmeciliğin diyeyim verdiği şevkle yaklaşık üç-dört hafta önce bir e-ticaret projesini kendi çapımda hayata geçirmeye çalıştım ve çok ilginç zorluklarla karşılaştım. Öncelikli olaraktan mutlaka birçok insan aklından geçiriyordur ve belki bir şeyler yapmak istiyordur diye aslında anlatmayı görev edindim.

İlk başta biz Internette ticaret yapmaya başladığımız zaman satacak bir malınızın olması ve bu malı satma yöntemi geliştirmeniz gerekiyor. Bunun da tek çaresi var, sanal post denilen yazılıma sahip olmak. Türkiye'de birkaç banka o sanal post cihazı sağlıyor, bunların başında Garanti Bankası, Akbank, Yapı Kredi, Koç Bank gibi bankalar var. Bu e-ticaret manası, tabii ki biz satılacak malı bulup siteyi de inşa etmeye başladıktan sonra ilk kapısını çaldığımız durak Garanti Bankası oldu. Şimdi biraz böyle pat diye lafa girdim, ama çok sıcak bir macera olduğu için bu ve ilginç olacağını düşünüyorum, sıkıldığınız zaman beni uyarabilirsiniz tabii. Bu bankanın kapısını çaldıktan sonra sanal post başvurusu yapmak üzere, şöyle ilginç bir şeyle karşılaştık: Banka bana dedi ki, sizin bizim bankamızla ilgili bir geçmişiniz olmadığı için bizim size sanal post vermemiz mümkün değil. Şimdi burada bir durakladık biz, yani sonuçta sıfır kilometre e-ticaret olayına atılan genç...

OTURUM BAŞKANI- Genç girişimci.

AHMET SÖNMEZ- Genç girişimci.

Şimdi bizim ağzımızın payının çeşitli kurumlar tarafından verilmesi gerekiyormuş demek ki. Böyle bir yanıt aldıktan sonra Garanti Bankasından ben, birazcık da kavgacı bir yanım mı tuttu nedir, işte çeşitli insanları arayarak ta Garanti Bankasının Internetten sorumlu genel müdür yardımcısına kadar ulaşıp işte ona böyle böyle, "a, nasıl olur" falan deyip en sonunda alamaz bir şekilde geri döndük. Dediler ki, size bu böyle olmaz büyük bir haksızlık biz size bir şube önerelim siz oraya başvurun falan denildi. Ben şubeye başvurdum aynı şekilde, çok kısa bir sonra şöyle bir olay geldi başıma; başvurumuz kabul edildi, banka görevlisi işin yapıldığı yere geldi, işte konuşuldu edildi her şey yolunda falan, sonra bana dediler ki, isterseniz sizinle biraz konuşalım, tamam dedim, arabaya bindik kendisi Garanti Bankası yöneticisiydi arabada bana dedi ki, işte ben bu arabayı yeni aldım, iyi hayırlı olsun dedim, işte arabada bir de araç kiti var dedi ben siz telefonda konuşurken telefonunuzu gördüm dedi, tam benim araç kitine göre onu bir takıp deneyebilir miyiz dedi, deneyebiliriz dedim. İlginç bir şekilde benim dandik telefon Passat marka arabanın çipine gerçekten tak diye oturuverdi. Sonra bir sessizlik oldu, işte banka görevlisi arabada oturuyor, ben camda bekliyorum falan, böyle bir sessizlik oldu, iyi durdu falan dedi, evet dedim ben alayım telefonumu dedim, sonra şey yaparız. Orada hata etmişim demek ki, yine vermediler, Garantiden sanal postu alamadık. Anneme anlattım, anne böyle böyle bir şey oldu dedim, dedi oğlum sen salak mısın dedi, niye aldın telefonu dedi.

OTURUM BAŞKANI- İşin güzel bir tarafı aslında biz de çok yaşıyoruz. Herkes zanneder ki kamu kurumlarında rüşvet çok dönüyor. İşte belediyelerde, hastanelerde şurada burada gibi yerlerde rüşvet çok dönüyor, işte kamu ihalelerinde rüşvet çok dönüyor diye düşünüyorsunuz. Ama son zamanlarda özel sektördeki rüşvet kamudakini ikiye, üçe katladı. Yani görünen şey, bu tür şeyleri o kadar çok dinliyoruz ki son zamanlarda. Bir şirketin genel müdürüsünüz, şirket sizin değil siz orada bir genel müdürsünüz, oradaki genel müdür de oradaki normal bir Türk insanını mantığıyla, "yemezsen enayi derler" hareketle yoluna devam ediyor, güzel bir anıydı.

AHMET SÖNMEZ- Yani siz bu kadar uğraşıyorsunuz Interneti Türkiye'ye getirebilmek ve yaşatabilmek için, ama bunu kullanan insanlar gerçekten çok matrak durumlarla karşılaşabiliyorlar. Yani, belki biraz da tartışmamız gereken şey böyle bir şey de olabilir. Yani, kişisel web sitesi kurmak konusunda belki problemsiz çalışıyor, o konuda hiçbir problem yok. Maliyetlerde aslında Internetin bağlantı orada bir düşme var, işte 100 milyon gibi bir rakama kendi kişisel web sitemizi işletebiliyoruz günümüzde, bence bu çok iyi bir şey, işte dünyaya açılmış oluyorsunuz vesaire.

OTURUM BAŞKANI- Peki teşekkür ederiz. Söz isteyen var mı? Peki yoksa Mahmut Hocama Internetin bugünkü hali nasıl diye soracağım da?

ATTİLA ÖZGİT- Şimdi önemli olabilecek geçmişten hikayelerden bir tanesi, Tur-Net'i kurmuşuz etrafta paneller, söyleşiler, toplantılar falan yapıyoruz. Taşkışla'da şimdi hatırlayamıyorum, Taşkışla Binasında Maçka'da toplantı yapıyoruz. Yine böyle 60-70 kişi falan var, yedi-sekiz panelist ikibuçuk saat konuştuk. İkibuçuk saatin sonunda sektörün bir zamanlar çok bilinen bir ismi, şu andakiler bilmezler, Babür Özden Superonline'ı kuran, sonra İksir'i kuran kişi, "beyler siz abesle iştigal ediyorsunuz, siz üstelik abesle iştigal etmekle kalmıyorsunuz siz kumda oynuyorsunuz. Böyle söylediğiniz şeylerle Internet falan kurulmaz, Internet 15 milyon doları bastırdığın zaman kurulur, ben de zaten yakında 15 milyon doları bastırıyorum " dedi. Dediği doğru çıktı, hakkını yememek lazım 15 milyon dolarla Internet kuruluyor, ama aynı 15 milyon dolar 85 milyon doları da batırabiliyor. Yani oradan yola çıkarak sermayenin bu tür işlerin başarısında tek ve en önemli bileşen olduğunun sonucunun çıkarılmaması lazım diye düşünüyorum, ama o günlerde bizim açımızdan çok çarpıcı bir şeydi. Biz böyle ulvi bir şekilde mütevazı koşullarda Türkiye nereye gider derken, birdenbire karşımızda, "siz kumda oynuyorsunuz, bu iş 15 milyon dolarla çözülür" diyen biri ilginçti.

OTURUM BAŞKANI- Şimdi kendisi mi kumda oynuyor?..

ATTİLA ÖZGİT- Yok, kendisi şu anda Amerika'da elektronik ticareti falan gibi işler yapıyor.

OTURUM BAŞKANI- Türkiye Interneti açısından kumda oynuyor, biz yine hâlâ Türkiye Interneti için çalışıyoruz burada.

ATTİLA ÖZGİT- İkincisi, Tur-Net'e ilişkin iki ilginç anım var, bir tanesi anı değil herkesin önünde olan bir olay. Tur-Net pazarlık süreci çok ilginçtir arkadaşlar, yüzde 70 ile başladı. Yani ne ekonomik olarak, ne ticari olarak açıklanabilir bir şey değil. İhaleye giren üç şirket var, açık pazarlık, hatta açık arttırma, yüzde 70'i benim olacak bana kaç veriyorsun şeklinde, kaçtan başlamıştı hatırlamıyorum. Yüzde 71 küsurla falan, ama rakam başladı şu şekilde devam ediyor, yüzde üzerinden konuşuyorum, a,b,c firmaları var, a'ya dönüyorlar 70.1 ve nokta 1 ile artırabiliyorsunuz, 70.2, 70.3 ve söz bir kere daha size geldiğinde artırma için binde iki oranında bir artış söz konusu. Yani, bir önceki teklifinizden binde iki daha kötü bir teklif verirseniz tekrar en iyi duruma düşüyorsunuz. Bu öyle bir psikoloji ki önlenemez bir şey, yani üçlü bir turun içinde nokta bir adımlarla durabilmek mümkün değil. Yani en son turda deyin ki, yüzde 85'tesiniz sizden bir önceki 85.4 vermiş, sizde 85.2 vermişsiniz, 85.2 vermişsiniz, sizden bir önceki 85.4 demiş, siz niye 85.5 demeyeceksiniz ki, yani oradaki binde birin ekonomik olarak açıklanabilir bir tarafı yok. Yani model daha baştan yanlış, modele itiraz etmemize rağmen olmadı, sonunda bir şekilde bizim üçlü konsorsiyum biraz daha gözü kara çıktı, birileri pes etti ama nasıl pes ettiler hayret ettim, onların yerinde olsam pes etmezdim, nokta bir artışla. Bu ilginç bir gözlemdi.

DİCLE EROĞUL-... zor durumda bırakmak için devam ediyordu, ama nerede çekileceğini de bilir.

ATTİLA ÖZGİT- Hatta hafızam beni yanıltmıyorsa 65'lerden falan firmanın bir tanesi çıktı, ondan sonraki artışlar daha komik hale geldi. Yani nokta 1, nokta 2, nokta 3 şeklinde pinpon topu gibi gitmeye başlamıştı.

Şimdi ikinci ilginç şeye, demin Dicle Hanım da değindi, Telekom'dan hukukçu bir arkadaşımın yorumu, her şey bitmiş sözleşmeye oturmuşuz, Tur-Net'in son sözleşmesi nasıl olacak diye. Böyle masada TT'nin teknik personeli dahil, bizim ekip dahil herkesin üzerinde anlayış birliği oluşturdu bir madde var artık oraya doğru gidiyor. Hukukçunun bir tanesi olmaz dedi, hatırlamıyorum şimdi kim olduğunu, nasıl olmaz falan bir süre böyle teknik tartışmaya çalıştık, olmaz diyor, peki dedim anlatın niye olmayacak? Çünkü dedi ben olmamasını istiyorum, bu dedim ikna edici bir yanıt değil ikna edici bir şey söyleyin dedim, biz deminden beri konuştuk anlatamadık, madem biz kendimizi anlatamıyoruz siz bize anlatın, yok dedi anlatmak durumunda değilim ben bunun böyle olmasını istemiyorum. Peki o zaman hanımefendi biz de genel müdürle konuşalım, genel müdürle konuşmanız hiç fark etmez dedi ben imza atmadıktan sonra hiç kimse imza atamaz dedi. Yani bu da ilginç bir saptamadır.

OTURUM BAŞKANI- Yani hanımın gücünü fark edememişsiniz.

ATTİLA ÖZGİT- Şimdi hukukçuyu söyledik, ilginç konulardan bir tanesi Internetle doğrudan ilgili değil, ama Internetin gelişmesi süreci içerisinde 97 yılında önemli olabilecek bir olguydu.

Birgün bir yazı geldi, gizli bir yazı, zarf zımbalanmış, önce yırtılmış, sonra zımbalanmış, YÖK Başkanlığından bizim rektörlüğe, rektörlükten de bana, Milli Güvenlik Kurulunda bir Internet toplantısı var katılmanız diye. 25 tane kamu kuruluşu çağrılmış, çeşitli bakanlıklardan temsilciler, bir sunum var başladı, Milli Güvenlik Kurulu yetkilileri web üzerinde yapılan propaganda ve benzeri Türkiye aleyhindeki olguları göstererek bir 15-20 dakikalık sunumdan sonra dönüp, "şimdi sizden görüş istiyoruz, Internetin kullanımını nasıl denetim altına alabiliriz?.."

OTURUM BAŞKANI- Sene kaçtı?

ATTİLA ÖZGİT- 97 olması lazım. Orada ben, TÜBİTAK temsilcisi, Dış İşleri temsilcisi ve Ulaştırma temsilcisi, dördümüzün sayesinde, ama çok çaba sarfettik, yaklaşık 1,5 saat konuştuk ve sonunda şöyle bir söylemle ikna ettik, iknanın sonucu tahmin ettiğimizden çok ötede oldu şimdi ona da geleceğim. Bizim söylemimiz şuydu: Internet yeni gelişmekte olan bir şey, bu gelişme dünyanın her tarafında yaşanıyor, denetleme, antipropaganda, propaganda sorunları dünyanın her tarafında var, dolayısıyla dünya bunu nasıl çözüyorsa böyle çözülmeli, dolayısıyla siz bunu denetleyerek değil ancak geliştirerek bir fayda sağlayabilirsiniz dedik. Ve Interneti nasıl denetim altına alırız diye başlayan toplantı, peki o zaman iki komisyon kuralım komisyonlardan bir tanesinin başında Ulaştırma olsun, diğerinde Dış İşleri olsun, Ulaştırma altyapının nasıl geliştirileceğinin başını çeksin, Dış İşleri de içerik anlamında, içeriğin nasıl geliştirileceğini. Tabii biz bu arada ikna sürecinde "işinizi size öğretmeyelim ama her propagandanın başka propaganda yöntemleriyle çözülmesi vardır" diyoruz ve bu arada konuyla ilgili uzmanlık birikimi had safhada bütün tahmin ettiğiniz kuruluşlarda orada; İç İşleri Bakanlığından, MİT'e kadar. Neyse ikna süreci başarılı oldu, sonunda geliştirilmesine karar verildi. Tamamen resim tersine döndü ve arkasından çok kısa bir süre içinde, dört-beş gün içinde Tansu Çiller'in bir genelgesiyle Ulaştırma Bakanlığı altyapı kurmak, master planı yapmakla, Dış İşleri Bakanlığı da içerik geliştirmekle ilgili görevlendirildi. O günden sonra Dış İşleri hiçbir şey yapmadı, Ulaştırma Bakanlığında master plan çalışması başladı ve TÜBİTAK bunu yapmak üzere yola çıktı. ... adında Türkiye Ulusal Bilgi Enformasyon Altyapısı Ana Planı gibi bir şey çıktı. Yaklaşık birbuçuk yıl çalışıldı, birbuçuk yılın sonunda kanımca somut, zaman kesit kesit somut sonuçlara varan soyut bir çalışma yapıldı. Cumhurbaşkanının açtığı bir, hatta Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yanılmıyorsam toplantısı yapıldı ve herkes bu master planın arkasında durmalı diye Süleyman Demirel ve TÜBİTAK yetkilileri gerekli mesajları verdiler ve o kitaplar tozlu raflara kalktı ve bir daha da o gün, bugündür konuşulmuyor.

Şimdi ben son üç-dört senedir güvenlik alanında araştırma yapıyorum, akademik araştırma. Yani düşünüyorum orada hiç adamlara böyle bir şey önerip, bana siz bir ODTÜ'de bir 1 milyon dolarlık bir laboratuar kurun ben size her türlü önlemi alırım deseydim belki de 1 milyon doları kapmıştım bugün.

ATTİLA ÖZGİT - Evet bunların dışında yine hatırlamak için kayıtlara da geçiyor madem, kayıtlara da geçirelim. Internete ilişkin ODTÜ Bilgi İşlem Dairesinde yaptığımız birkaç güzel çalışma var, o dar olanaklara rağmen yılı hatırlamıyorum ama bir seçim döneminde Kanal D ile birlikte ilk defa Internet üzerinden seçim sonuçları yayınlamıştık, bu ilk ve güzel bir örnektir.

Sonra 97 olması lazım, 97 yada 98 ÖSS sonuçlarını ilk Internetten yayınlamıştık, tabii bunun nasıl olduğunu tahmin edersiniz. Tam bir kabus; çünkü sabahleyin saat 10:00'da 1 milyon 400 bin kişinin yaklaşık beşer yakını annesi-babası da dahil olmak üzere 10 küsur milyon kişinin akbaba gibi Internetin başında beklediğini de düşünürseniz nasıl cevap vereceğiz diye çok düşünmüştük. Ve hatta teknik olanlar biraz anlayacaktır bunu, biraz daha basit anlatmaya çalışayım. Başımıza gelecek bu yoğun erişimden dolayı hizmet verememe sıkıntısına karşı eşit olabilelim diye ve de dershaneler özellikle bunu programatik yaparlar, kendi ÖSS numaralarını yazarlar ve hızlı hızlı programla yollayarak hızlı sonuç almaya çalışırlar. Dolayısıyla alabildiğine adil yapalım diye yaklaşık bir hafta teknik destekçiler uğraşmıştı, gelen bütün işlemlerin kayıtları içeride tutuluyor belli bir hafızada, herhangi bir IP numarasından, ki o zamanlar ... yaygın değildi, dolayısıyla gelen her IP numarasının yüzde 99 oranında bir kişiye ait olduğunu çok iyi biliyorduk ve de herhangi bir IP numarasından hızlı erişim gelmeye başladığı oranda gelen hızda yavaşlatıyorduk. Tamamen programatik bir örnekle ve bu hızlı erişimi yapanlar daha da zor duruma düşüyorlardı, hızlı bir şekilde yavaşlamaya başlıyorlardı; çünkü sistem onlara çok daha geç cevap veriyordu.

OTURUM BAŞKANI- İnternetin tanıtılması açısından bunlar çok yararlı oldu. Mehmet Beyin uçağı kalkacak, son söyleyeceklerini söyleyip bize ondan sonra izin alacak, buyurun.

MEHMET ÇELEBİLER- Sıranızı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Tam giderayak bir itirafta bulunacağım, ondan sonra bazı şeyleri düzeltmek istiyorum. Şimdi bu çattığımız Türk Telekom falan, bunlar tamamen kurumsal şeyler, şahıslarla ilgili değil. Sebepleri de, ben günah çıkartacağım. Ben "Eutelsat"da çalıştım, Avrupa Uluslararası Uydularla Haberleşme Organizasyonu. Bunun sahipleri tekeldi ve tekel olarak da bazı şeylere müsaade edilmiyor. Bizim bir yönetim kurulumuz vardı, oradan bazı şeyler geçmiyordu. 86 falandı zannediyorum, belki daha sonra 87, ben iş geliştirme kısmının başındaydım, o kısım yeni kuruluyordu ve orada çalışıyordum. Bir adam (World Wide Web'in kurucusu, Tim Berners Lee) geliyordu bana, bana diyor bir transpander lazım, belki 10 tane isteriz, kardeşim sen ne yapacaksın bunu, ben diyor yurtdışında Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinden geliyorum bizim üniversitelerimizdeki haberleşme için mutlaka lazım, yahu git kardeşim sana ... neyine yetmiyor al falan diyordum, adam boyuna geliyor, telefon ediyor, ama veremiyoruz. Çünkü böyle bir şey yok, hatta biz üniversiteye bile transpander veremiyorduk, sen git kendi ülkende bize imza atmış olan ... git ondan iste ondan alırsın bizden alamazsın diyorduk. Ve bu adamı kovaladık, ben de hiçbir şey öğrenemedim adamdan, aklıma da gelmedi yahu bu adam ne yapmak istiyor falan diye, ondan sonra seneler geçtikten sonra bu adam "...Work"ün kurucusu, müsaadenizle.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkürler. Evet Kürşat.

KÜRŞAT ÇAĞILTAY- ÖSS sonuçlarıyla ilgili bir eklemede bulunmak istiyorum. Şimdi sonuçlar açıklanıyor, bu sonuçların açıklanmasıyla aslında bir sürü insana da para kazandırmıştık. Şöyle ki, daha sonradan duyduğumuz kadarıyla şehrin değişik yerlerinde insanlar ofislerinden bir şekilde "dial-up" bağlantıları aşağıya indirip "ÖSS Sonuçlarınıza bakılır" diye ilan asıp kişi başına 100 bin Lira galiba, her bir ÖSS sonuc..

ATTİLA ÖZGİT- Ben devam edeyim mi? Şimdi buradan şeye geleceğim, konuşmanın çeşitli yerlerinde kurumsallaşma önemlidir vurgusu yapıldı daha önceki birinci oturumda, gerçekten o anlamda kurumsallaşma önemli ve ben burada bir daha birlikte çalıştığım, hala yakın olarak da görüştüğüm Bilgi İşlem Dairesi çalışanları arkadaşlarıma ilişkin şunu söylemek istiyorum: Gerçekten ODTÜ Bilgi İşlem Dairesi yaptıklarıyla ciddi bir şekilde kurumsallaştı, hala her şeyin çok daha iyisini yapabiliyor ve inanıyorum ki, Türkiye'ye daha bir sürü ilki de bundan sonra yapacaklardır.

Son olarak, tabii Internete ilişkin bir kendi günlük yaşamımdaki gözlemlerimi aktarmak istiyorum, bu eminim çoğunuzu da etkileyen bir şey, ama benim kadar etkiliyor mu bilmiyorum. Ben bundan, belki idari görevi yaptığım sırayı çıkartıyorum, yani görevi bırakıp bilgisayar mühendisliğine gittiğim ilk gün Allahım ben neredeyim telefon çalmıyor diye çok mutlu olmuştum. O kısmı çıkartıyorum, ama genel anlamda gerçekten şöyle bir Internetin ve diğer bütün iletişim teknolojilerinin günlük yaşamımıza ve hatta verimliliğimize çok önemli bir etkisi var.

Ben belki benden daha eskiler için bu oranlar çok daha abartılı, ama ben yine yüzde 10-20 zamanımı telefonla konuşmakla, yüzde 80 zamanımı iş yapmakla geçiriyorum. Son üç-dört yıldır günlük iletişim idari görevle yapılıyor, günlük iletişim yüzde 60'lardan aşağı değil. Ben herhangi bir kesintisiz bir yarım saat bulamıyorum ki bir konuda oturayım, konsantre olayım, yazacağım iki satırı yazayım yada yarım saatliğine derse gireceğim bir üç-dört sayfayı tekrar üzerinden geçeyim bu arada da kesilmeyeyim, mümkün değil. Yani, bunu gün içinde bırakın akşamınızda bile mümkün değil. Akşamüstü gittim eve bıraktım aldım kitabımı oturdum, cep telefonunu kapatsan, cep telefonun niye kapalı diye soruyorlar, bir e-maile üç saat cevap vermezsen yahu bugün e-mail attım niye cevap vermedin deniyor. Yani ben bunun çok ciddi bir şekilde teknolojinin olanaklarının daha toplumsal olarak hazmedilememesinin sonucu olarak görüyorum. Ümit ediyorum ki beş-altı sene sonra artık iletişim kaçınılmaz, insanlar kendi zamanlarını bu yoğun iletim içinde kendine ayıracakları zamanları özgürce ayırabilirler, ortak bir kanı haline gelecek ve ondan sonra da kimseye "cep telefonun niye kapalı" cevabının belki de vermeyeceksin, ama o da sormayacak. Cep telefonunu bırakın belki onda biraz daha anlam var, ama bugün e-mail yolladım niye e-mailime cevap vermedin. Mesela ben bugün sabahtan bu saate kadar e-mailime bakadım....

OTURUM BAŞKANI- Büyük eksiklik.

ATTİLA ÖZGİT- Evet tabii bu benim bir de kendi kişisel saptamam. Yani, teknolojiyle barışık bir insanım ama bu kadar barışık olmak istemiyorum.

OTURUM BAŞKANI- Evet buyurun.

MAHMUT SEDAT EROĞUL- Evet ben biraz eskilerden başlayacağım, biraz da açılış konuşmasındaki müdahalemle ilgili bir parantez açacağım. Iİnternetten önce öğrenimim döneminde, daha önce yurtdışına gittiğimden "Gaf-Net"i bildiğim için Suudi Arabistan'dan bazen bir şeyler yazmayı hakikaten istiyorum. ... Work-Shop ile ilgili bilgi istiyorum, bana önden print edip bir şekilde ulaştırıyordu falan, sonra sanıyorum 93'te televizyonlarda gördüm ... yine üniversiteye özgü diye görüyoruz. ... telefonla konuştuğunuzda 93, ... work-shop öncesi, "yahu Internet çok güzel ... diye bir şey var bir fırsatını bulunca gel gör" falan diye anlatımlar yapıyor, çok acayipmiş, daha ön olanaklarıyla mukayese edilecek gibi bir şey değil falan. Fakat bir türlü fırsat olmadı, göremedim. Ama görünüş, dışarıdan görünüş üniversiteye özgü bir şey, siz istemiyorsunuz öyle bir yaklaşımın farkında değiliz. Sonra 93 Ekimiydi sanıyorum, kulakları çınlasın Ziya Hoca Devlet İstatistik Başkan Yardımcısı ve DPT'te bir toplantıya çağırıldı, 7'nci Beş Yıllık Plan Bilgi İşlem Özel Hat Komisyonu ... Uluslar arası İktisat ... çağırdı Merkez Bankası olarak bizi, ben de bir arkadaşla birlikte gittim. Biz o sırada bir ... hazırlığı yapıyorduk, Merkez Bankasının kamuya açık verilerini 20 tane directory hattıyla dünyaya açacağız, onu anlattık. Ve o sıradaki şey, herkes verilerin formatını belirlesin bir kurum kurulsun, herkes verilerini oraya versin onlar bir şekilde açsın, ne şekilde açacağı da belli değil. Toplantı sırasında karşı tarafta masanın uzak bir yanında, yine kulakları çınlasın diyeceğim Kemal Oflazlar var, yıllardır görmüyordum ODTÜ'den eski bir arkadaş, biz anlattıktan sonra Merkez Bankasının planını, kartvizitini gönderdi arkasına beni ara yazdı. Sonra çay arasında, Hocam mutlaka gel Bilkent'e anlatalım dedi, interneti anlattı o sırada bir miktar, bunu mutlaka Internette aç, madem diyor kamuya açık bütün verilerinizi gireceksiniz... (kayıt sonu)

 

 
© ODTÜ-BİDB 2005 >> Her hakkı saklıdır. >> Tasarım: CC-IG
Türkiye'de Internet